Misilleme Hiçbir canlı varlık, ağacı kuşlar kadar sevemez. Futbolu da hiç kimse kirletemez puştlar kadar. Popülerlikle soytarılığın nikah kıydığı toplumlarda, sürekli nefret salgılayan puştlar çoktur. Onlar gazetelerde ve televizyonlarda sizlerin tepkileriyle beslenir. Bitirin bu oyunu! Çünkü yok saymak kadar anlamlı bir misilleme yoktur.
* (Not: Yukarıda yazdıklarımın aşağıdaki konularla ilgisi yoktur.)
* Sıradan bir haftaydı. Kazanması gerekenlerin kazandığı ve şampiyonluk hesaplarının daha ince yapıldığı bir hafta. Maçlardan sonra baktım da, Beşiktaş'ın lider olduğu anlaşılmasın diye, Galatasaray'ın fikstür avantajını lider gösteriyorlardı. Onlara Ankaraspor karşısındaki biçare Galatasaray resmini gösterdim. Sustular.
* Fikstür hesabına göre, Chelsea'yi elemenin hizasındaki Fenerbahçe'nin, gelecek yıl Şampiyonlar Ligi'ne katılamama tehlikesi de mevcuttu. Ama kazanma içgüdüsünün en anlamlı fikstür olduğunu hepimiz biliyorduk. "Fenerbahçe'yi ancak bir ikizi yenebilir" dedim... Yeter ki sistem alçaklık yapmasın!
* Maç başına 2.15 gibi ülke hacmini aşan bir gol ortalaması tutturan Fenerbahçe'nin, hâlâ forveti en çok tartışılan takım olması şaşırtıcıydı. Konya'da yenilen golün farkın avansı olmasıyla, Zico'nun sihirli hamlelerinin yakın ilişkisi vardı ama Alex'le doğrudan ilişkisi vardı. Alex'in Konya'da kendine attığı pası "Mars'ta seyrediyorlardır" diye düşündüm. "Dünyalı işi değildi!" çünkü.
* 10 kişi kalan Beşiktaş'ın, Trabzonlu Barış'ı yok yere oyundan atan hakem Bülent Yıldırım'a gösterdiği tepki, haftanın en yürekli görüntüsüydü. Rakibe yapılan haksızlıktan medet ummayan anlayış, bizim ülkemizde pek görülen bir şey değil. Ama Barış'ın gördüğü kırmızı kartı alkışlayan Baki Mercimek'i, maçtan sonra "üçlü alkışa" çağıran da yine Beşiktaş taraftarıydı.
* Ersun Yanal'ın Trabzon'daki balonu sönmemişti de, iki kere ikinin dört etmediği düzeni ben mi dert edecektim. Kaç zamandır aklımdaydı da, Ertuğrul Sağlam'ın hakkını vermeyi seçtim. Beşiktaş'ın liderliğinin, Ertuğrul Sağlam'ın eseri olduğunu kanıtlayacak birçok gerçek vardı. Beşiktaş'a herhangi bir rolü oynamak için değil, kendisi olmak için geldiği her halinden belliydi. Sevinirken de zarifti, üzülürken de... Bu hafta da, bakışıma takılan utangaç bir pozisyondaydı yine. Adamlığını da alkışladım, maharetini de...
* Ülke gerçeklerine dönerken, kendi kendime söylendim. Sadece popüler olmakla beslenenlerin ekmeğine yağ sürenler, oyuna eşlik ettikleri için önce kendilerini suçlamalıydı. Ben hâlâ bazı gazeteleri evime sokmuyor, ekrandaki birçok programı izlemiyordum. Çünkü biliyorum ki, tek kişilik direniş kadar kutsal bir şey yoktur.
* (Not; Yukarıda yazdıklarımın, tahmin ettiğiniz soytarılarla da bir ilgisi yoktur...)