Meşhur deneydir, kurbağayı sıcak suya atarsanız zıplar. Ama suyun altını yavaş yavaş ısıtırsanız değişen ısıya tepki vermez ve pişer. Galatasaray da altını kısık ateşle yaktığı tavanın içinde Dinamo'yu yavaş yavaş pişirerek iki dakikada kızarttı. Yirmi dakika bıkmadan, usanmadan, kontrol futbolunun en güzel örneklerini vererek rakibini uyku moduna aldı. Dinamo takımı hipnoz olmuş insanlar topluluğu olarak resmen kendi sahasında hapsedildi. Klasik Kewell vuruşu ile gelen gol her şeyi ile tam derslikti. Avustralyalı oyuncu topuğuyla süper aldı, göğsüyle harika düzeltti ve ayağının üstüyle son derece düzgün vurarak köşeyi buldu. Ama golü önemli yapan şey, bu vuruş güzelliğinden çok gol öncesinde yapılan yirminin üzerindeki pas trafiğiydi. Eminim Rijkaard bu golün ilk pastan son vuruşa kadar ki yolculuğunu takımından sürekli istiyor.
Yetenekliler ve koşanlar İstenen işte her zaman gerçekleşmiyor ama Hollandalı Florya'da bu gol üzerine epey konuşacaktır. Dinamo tavanın sıcaklığını daha bedeninde hissedemeden Nonda'nın darbesi geldi. Gruptan çıkmayı garantilemek ve lider olarak bitebilmek için önemli bir karşılaşmaydı. Puanlar almak çok da önemliydi. Zaten Dinamo'nun da hiç kazanmak gibi bir derdi yok. Mehmet Topal'ın şut atmayı hatırlayan golüyle fark üçe çıkmasına rağmen bile Galatasaray'ın üstüne gelmeyi hiç düşünmediler. Bu kadar yetenekli ve topa iyi vuran oyuncuların olduğu bir takımda ceza sahası dışı golün azlığı düşünülecek bir eksiydi. Topal'ın golü oyunculara şut atmayı da hatırlatmasını umalım. Bu maç da gösterdi ki, yetenekli oyuncular ile koşan oyuncuların harmanlanması zamanı geldi. Bu takımda aynı anda generaller forma giyemez. Apoletler en düşük yerden, Genelkurmay Başkanı'na doğru dengeli dağılmalı. Huzursuz geçen geçen ayın tekrarlanmaması için yapılacak şey bu kadar basit.