Yıllardır futbolun dışında bir psikoloji ile oynandığı belli. Kontrollü oynamak ve Fenerbahçe'yi temposuz bir oyuna mahkum etmek en büyük silah olmalı. Ama öyle değil. Ayakları titreyerek sahaya çıkan Galatasaray takımı bırakın tempoyu düşürmeyi serseri mayın gibi rakibinin tüm tarzına razı bir futbola mahkum olmaya isyan edemiyor. İsyan etmeyi öğrenemeyen bir takımın Saracoğlu'ndan sağlam çıkması imkansız. Rijkaard güya teşhisi koymuş ve telaşı en büyük tehlike olarak göstermişti. Oysa biz ne gördük; saldırıyı marifet sayan, ileride basmaya çalışan ama beceremeyen, iki top yapamayan, bütün bildiklerini unutan bir acemiler mangası. Fenerbahçe takımı tekme tokat oynamayı, rakibine göz açtırmamaya ant içerek sahaya çıkmıştı. Daha birinci dakikada Baros'u oyun dışına ittiler. Sonraki her topta tekme tokat girerek sarı-kırmızılı oyunculara uzak doğu sporu uyguladılar.
Rijkaard ders çalışmamış Göze göz dişe diş oynamadan sahadan başı dik ayrılmayacağı o kadar açık ki! İkinci golü yedikten sonra korkunun ecele faydasının olmadığını gören sarı-kırmızılı oyuncular maça sıfırdan başladılar. Hakan'ın golü kontrol tamamıyla Galatasaray'a geçti. Ama hakem Bünyamin Gezer'i geçmek mümkün değil tabii. Hakemler konusunda yazmayı sevmem ama Carlos'un künde hareketi karşısında tepki gösteren Keita'yı atarken Brezilyalı'yı içerde tutması resmen çifte standart. Oyuncular için söylemeye gerek yok ama Ayhan son yıllardaki en kötü oyununu oynadı. Bu kadar geriye ve yana pas ile rakibe pas veren bir takım uzun zamandır seyretmedim. Rijkaard dersine bu kez iyi çalışmamış. Rakibi analizde de, psikolojik hazırlıkta da sınıfta kaldı. Galatasaray kulübünün Saracoğlu sendromunu yenmek için psikolojik bir program hazırlaması önerisini yinelemek istiyorum.