Denizli maçı öncesi tamamı kongre üyesi olan kalabalık bir arkadaş grubu ile beraberdim. Hiçbir Beşiktaşlı, kulübün yönetiminden memnun değil. Sportif başarısızlıklarda ve taraftar sayısının artmayışında baş nedenin "Kötü Yönetim" olduğunda herkes hemfikir. Yaklaşan mali kongrede nasıl bir tutum izleneceği konusunda sık sık toplantılar yapılıyor. Her seferinde toplantıya katılan üye sayısı artıyor. "Bir muhalefet mi oluşuyor" diye sorarsanız bu soruya " Evet" cevabını veremem. Çünkü ortada Yıldırım Demirören başkana rakip olarak çıkacak kimse yok. Bazı niyetler var ama iş parasal duruma gelince bu niyetler de çaresizliğe dönüşüyor. Bilinen, daha doğrusu kabul edilen gerçek, Demirören başkan kalmak istediği ve hatta bırakmak kararı alsa bile birisini aday gösterdiği takdirde başka birinin koltuğa oturamayacağı. Yine de mali kongre yönetim için dert olacak...
Kulübede iki kaleci Futbol takımının hali ise içler acısı... Denizli maçı için gazetelerin futbolculara verdiği notlara baktım. Neredeyse kötü oynayan kimse yok. Ama rakibin kendi kalesine attığı gol olmasa maç berabere bitecekti. Kimse "Yahu rakibe pozisyon bile vermedik. Ayrıca altı yedi pozisyon bulduk" diyerek kendini kandırmasın. Bu maçtaki rakip Denizli olmayıp da biraz daha dişini gösteren bir ekip olsaydı sonuç ne olurdu düşünmek bile istemiyorum. Yedek kulübesinde iki kalecinin oturması Beşiktaş için utanç kaynağıdır. Beşiktaşlılığına hiçbir laf etmeyeceğim Mustafa Denizli'den başkası yazdığımın aksini düşünmüyordur. Emre Özkan'ı gözden çıkarmak büyük hataydı. Ya Rıza Şen, Kenan Özer ve diğerleri... Birkaç genç kadroda kalsa, şans verilse kötü mü olurdu? (Kasımpaşa-Erciyes maçını izleyenler benim gibi düşünüyordur) Peki ne olacak? Mevcut kadro ile bile şampiyon olmak mümkün. Hakemlerin Beşiktaş'a yar olmayacağını da düşünürsek yapılması gereken iş belli. Her maça çok tempolu başlayıp ilk yarım saatte iki gol atacaksın. Çünkü gol geciktikçe puan kaybetme ihtimali de artıyor.