Maç öncesi kimseye "Maçın sonucu ne olur" diye sormadım. Çünkü geçen hafta "2-1 kazanırız" diyenler çoğunluktu. Maç tam ters bir skor ile bitti. Demek soru uğursuz gelmiş. Ama görülen gerçek kimsenin F.Bahçe mağlubiyetini kabullenememiş olmasıydı. Kadrolar ilan edilmeden bizim tayfa hep Mustafa Denizli'nin nasıl bir orjinallik yapacağını merak ediyordu. İlk 11 belli olunca hepimiz bir "Ohh" çektik. Görünüşte bir gariplik yoktu. Mustafa Denizli'yi bir türlü kabullenemeyen, aslında Ertuğrul Sağlam'ın gönderilişini içine sindiremeyen birkaç arkadaşımdan biri "Aragones'in kredisini uzatan, Rıdvan Dilmen'in popülaritesini artıran, içimizdeki İrlandalı, bugün olması gerekeni yapmış" dedi. Denizli savunucusu olanlar bile "Hocaya dokunma" demedi. Beşiktaşlı futbolcular maça tempolu başladı. Ancak Ankaraspor kalabalık savunmayı sık sık yaptıkları profesyonelce faullerle takviye edince ve hakem de bu faullere prim tanıyınca "Top geçer, adam geçmez" sistemi ortaya çıktı.
En iyisi Rüştü'ydü İlk 30 dakikada atılan üç şut vardı. Üçünü de sağ kanattan Ankaraspor geliştirdi. Birinci ve üçüncüyü Rüştü kurtardı, ikincisi gol oldu. Beşiktaş, golü yedikten sonra daha çok hücum etti, sonuç gelmedi. Allah'tan Zapo önüne düşen bir topu iyi kullandı da devre berabere bitti. İkinci devre başlarken yapılan Uğur-Serdar Özkan değişikliği, takıma bir hareket getirdi ama yenilen talihsiz gol düzeni bozdu. Başta Delgado olmak üzere hiçbir Beşiktaşlı da ortaya çıkmadı. Sivok atıldı, üç puan gitti... "Beşiktaş'ın en iyisi Rüştü idi ve kimin nerede oynadığı belli değildi" lafı sanırım maçın Beşiktaş yönünden en güzel tarifi olur. Denizli, belki yine "Sezon sonunda şampiyon olacağız" diyecek ama Beşiktaş'a gönül verenler ise bu lafa "Zor dostum zor" cevabını verecek...