Beşiktaş'ın, İstanbul'da Sivasspor ile berabere kaldığı maçtan sonra çoğunluk, oyundan memnun kalmış ve "Böyle oynayalım şampiyonluk bizim" demişti. Ben de bu fikri " Doğru söze ne denir?" diyerek kabullenmiştim. Ama sonrasında bizim tayfa ile ne zaman beraber olsak hepimizin ufak da olsa bir endişe taşıdığını hissettim. "Gol atamazsak nasıl şampiyon oluruz" sorusundan kaynaklanıyordu bu endişe. Ardından kupa maçı oynandı. Çok kötü bir ilk devrenin ardından kısa sürede üç gol Antalya galibiyetini getirmişti ama bu yarıdaki görünüm, maç genelinde takımın beğenilmesine mani olmuştu. Kayseri maçı öncesi ortak fikir, maçın zor geçeceği, galibiyet için bugüne kadar oynanan futbolun daha iyisinin olması ve şahsi becerilerin daha çok ön plana çıkması gerektiğiydi.
Ağzı olan konuşur Maça Kayseri iyi başladı. Sonra Beşiktaş oyunda dengeyi kurdu. Hatta 12. dakikada ilk ciddi gol pozisyonuna da Beşiktaş girdi. Karşılıklı top kayıpları ve aşırı tedbirli oluş devrenin golsüz bitmesine neden oldu. Bu arada Rüştü "Ben halen bu ülkenin en iyisiyim" mesajını veriyordu. İkinci devrede oyunun temposu çok az arttı ama iyi futbol yine yoktu. Gol pozisyonuna da girilemedi. Beşiktaş beklenen iyi futbolu oynayamadı. Yahut Kayseri, Beşiktaş'a iyi oynama fırsatı vermedi. Şahsi beceriler de görülmedi. Serdar Özkan ve Bobo'nun girişi de işe yaramadı. Oyunun golsüz bitmesi beklenirken, Sivok ve Serdar Kurtuluş'un aynı pozisyon içinde ağır kalması Kayseri'ye golü getirdi. Ligde yenilmeyen takım kalmadı. Denizli sanırım Kayseri'de bırakılan üç puanın hesabını sorarken görülen sarı kartların da hesabını soracak. Hesap sormaz ise işi çok zorlaşır ve ağzı olanlar konuşmaya başlar.