İlk sevinç... Maçın başlamasına üç saat falan var. Ben koltuğa gömülmüş, düşünüyorum. "Ben bu maçtan ne bekliyorum?" diye. Mutlaka her futbolcunun maç sonunda evine,sağlıklı dönmesini bekliyorum. Aynı beklentim stadyumda ve TV monitörleri başında maçı izleyecek seyirciler için de geçerli. Hakem hatalarının ön plana çıkmayacağı bir maç bekliyorum. Sık sık 160 kiloluk adamı bile yerinden sıçratacak 'pozisyon zenginliği' bekliyorum. Adeta aralarında kopya kağıdı varmış gibi, birbirinin benzeri savunma hatalarının olmamasını bekliyorum. Beşiktaş sağ kanadı hangi oyunculardan kurulacak merak ediyorum. Genç Aydın forma bulacak mı? Tek forvet Bobo mu olacak Nobre'mi? Hangi futbolcu veya futbolcular maça ağırlıklarını koyacak? Yöneticiler bu sıcakta ceketli kravatlı bir kıyafetle mi yoksa Adnan Polat'tan esinlenerek kulüp renklerini taşıyan tişörtlerle mi şeref tribününe gelecek. Bunlar en çok merak ettiğim konular. "Haydi hayırlısı" diyor maç havasına griyorum.
"Bu maçı kazanırız" İlk yarıda kazanma gayreti lafta kalmış bir oyun çıkaran Beşiktaş, beni oturduğum yerden ayağa fırlatacak tek pozisyona girmeden, iki tane de geçen senelerden ezberlediğimiz şekillerde gol yiyor. Aydın, bulduğu formayı devre bitmeden Serdar Özkan'a kaptırıyor. Ali-Holosko sağ kanadı işlemiyor. Üstüne Tello da "Ben solbek değilim" diye adeta haykırıyor. İkinci yarıda Antalya geriye yaslanınca Beşiktaş oyun hakimiyetini eline aldı. Ön libero Uğur yerini forvet Nobre'ye bırakmış çiftli forvete dönülmüştü. Beşiktaşlı futbolcular da "Biz bu maçı kazanırız" diyerek daha bir gayretlenmişlerdi. Sonra ardı ardına üç gol geldi. Kravattan kurtulmuş yöneticiler tribünde sıcaktan ve sıkıntıdan ter döktü. Beşiktaş yöneticileri maçı tribünde tamamlayamadı. Çünkü hiç de güzel olmayan hareketlere maruz kalmışlardı. Ama İstanbul'a mutlu döndüler. İki gol yedikten sonra üç gol atan bir takımın yöneticileri idiler. Beşiktaş kazanarak haklı bir galibiyet aldı.