Beşiktaş'ta da ağzı olan bazıları Ertuğrul Sağlam'ı dillerine dolayınca "Adam gibi adam Ertuğrul Sağlam" istifayı bastı ve arkasına bakmadan gitti. Giderken de ne yapması gerekiyorsa onu yaptı. Alkışlandı. Takdir topladı. Aslında doğrusunu yaptı. Kalmak için dirense her fırsatta topun ağzına gülle olarak o sürülecekti. Ne gerekiyorsa yapıp onu göndereceklerdi. Ben, Denizli tercihi yerine başka bir tercih yapılsaydı hüsran olurdu fikrini taşıyorum. Biraz da Allah yardım etti. Teklif götürülen diğerleri teklifi kabul etmedi. Eğrisi doğrusuna rastladı. Futbolcu iken Beşiktaş'ta oynamayı çok arzu eden Mustafa Denizli, teknik direktörlüğü devraldı. İlk maç merakla beklendi. İlk on üç dakikada üç gol olunca iyi futbol o dakikada bitti. Geri kalan dakikalarda etkisiz futbol izlendi. Penaltıdan da olsa Beşiktaş kalesi bir de gol gördü. Ama maç 3-1 bittiği ve üç puan alındığı için herkes memnun oldu. Çoğunluk, gerçekler yerine skoru konuşmayı tercih etti.
"Şampiyonluk bizim" Aslında, Denizli faktörünün Beşiktaş'a ne kadar fayda getireceğinin ilk ölçüsü dün akşamki Sivas maçıydı. İnönü Stadı'nda Beşiktaş'ı üç kere yenmeyi beceren Sivas, bu defa puansız olarak geri gönderilecek miydi? Denizli ve talebelerinin hedefi "mutlak üç puandı" ve maça da bu hedefle çıkıldı. Sivas iyi başladığı maçın 4. dakikasında golü bulurken Beşiktaş defansı sadece seyretti. Rüştü'nün, Mehmet'in vuruşuna yapacağı bir şey yoktu. Beşiktaş moralini bozmadan oynamaya devam etti. 13'te Delgado beraberlik golünü attı. Sonra goller de kaçtı. Sivas ise her dakika ısırmaya hazırdı. İkinci yarı Beşiktaş iyi oynadı ama başka gol atamadı. 3 puanı alamadı ama ilerisi için parlak ışık verdi. Denizli faktörünün Beşiktaş için artı puan olduğu belli oldu. Kaybedilen 2 puana kimse kızmadı. Sadece üzüldük. Maç bitişinde bizim tayfa hep bir ağızdan "Böyle oynayalım. Şampiyonluk bizim" diyordu. Doğru söze ne denir?