Maçın başlamasına epey vakit var. Düşünüyorum. Sivas ile berabere kalmamıza rağmen maçtan memnun ayrılmıştık. Hatta şampiyonluk ümidimiz artmıştı. Beşiktaş, yediğinden fazlasını atamamıştı ama bol gol pozisyonu bulmuş ve rakibine de ciddi bir pozisyon vermemişti. Bu durumun en bariz ölçüsü de en az on kere hop oturup hop kalkmış olmamız ve hemen, hemen hiç "Bağla, bağla" dememiş olmamızdı. Rakip gol pozisyonu bulduğunda akın, gol ile sonuçlanmasın diye ellerimizi birbirine birleştirip hep bir ağızdan "Bağla, bağla" demek gibi, çok senelerden beri uyguladığımız bir uğurumuz vardır. Epey de işe yarar. Onu da bu arada anlatmış olayım. Kayseri maçında ise ortaya konan etkisiz futbol, aşırı top kayıpları, kazanma hırsının kaybolmuş gözükmesi tekrar eskiye dönmemize ve şampiyonluk için endişe duymamıza neden olmuştu. Bırakın yenilenden fazlasını atmayı, yenilen kadar bile gol atamayıp "namağlup" unvanını Kayseri'de bırakmıştık.
Kocaeli parkta gezer gibi Maç kadrosunu öğrendiğimde geçmişi düşünmeye son verdim. Serdar Kurtuluş'un yerine Ekrem ile maça başlayacaktık. Bence akıllı bir değişiklikti. Galibiyeti olmayan, ligde kalma mücadelesine şimdiden başlayan Kocaeli maçı, Beşiktaş için sorun olmamalıydı. Az daha evdeki hesap çarşıya uymuyordu. Ben, kim nerede oynuyor onu anlamaya çalışırken Kocaelili futbolcular parkta gezer gibi gelip iki gol attılar. Ama güçleri sınırlıydı ve Beşiktaşlı futbolcular yenilen iki gole rağmen maçı bırakmamışlardı. İlk devre iki, ikinci devrede de üç gol buldular, üç puan kazandılar. Son dakikalarda oyuna giren Bobo da 50. golünü attı. Stresten kurtuldu. Cisse çıkınca onun görevini üstlenen Sivok ile Nobre sahanın en iyileriydiler. Üç puanı almak kolay olmadı ama zor da olmadı. Bu maç ölçü alınmamalı.