Yıllardır alışkanlık haline getirdiğimiz maç öncesi toplantılarında, genelde selam faslından sonra bana "Ağabey iki tek ver de altılı yapalım" talebi yöneltilir, sonra futbol sohbetine geçilir. Dün akşam farklı oldu. Hiç kimse bana at yarışı ile ilgili bir şey sormadı. Her içeri giren, "3.30 veren iddaa için ne yaptınız" diye soruyordu. Gerçekten 3.30 oranı gündemi değiştirmişti. Kiminin morali bozulmuştu. Onlar "Bizim kazanma şansımız yok mu" diye konuşuyordu. Beşiktaş'ın kazanacağına inananlar ise "Orana bakmayın. Bu bir oyun çekme taktiği. Siz bakın sahaya nasıl bir 11 çıkacak" diyordu. Bu lafı bana atılmış bir pas olarak gördüm ve hemen ortaya bir bomba bıraktım: "Turgay Demir kardeşim, Delgado ile Beşiktaş'ın şampiyon olamayacağını söylüyor, Denizli ise Delgado'da ısrar ediyor. Siz ne diyorsunuz?" İyi bomba imiş. Bu konu kadrolar açıklanana kadar gündemi işgal etti. Turgay'cılar da vardı. Mustafa'cılar da. Ama sonuç çıkmadı.
Sonuç önemli değil! Yağmur altında başlayan maçın ilk dakikalarında hakemin boşta (boşa değil boşta) çaldığı iki düdük bana maça ağırlığını koyacak ismin Cüneyt Çakır olacağı izlenimini verdi. Tüm maç boyunca bu kanaatten kurtulamadım. Aynı fikirde misiniz? (Bakınız Delgado'nun kırmızı kartına) Galatasaraylılar kolay kazanacaklarına inandıkları bir maça çıkmış gibiydiler. Beşiktaş'ta ise yine en büyük problem, kimin nerede ne görevle bulunduğunun anlaşılamayışı idi. Elli küsur senedir futbol izlerim. Bu Beşiktaş beni futbol acemisi yaptı. Oyun sistemini bir türlü anlayamıyorum. Futbolcular'ın iyi niyetlerinden hiç kuşkum yok. Canla başla mücadele ettiklerini de herkes görüyor. Ama bir yerde bir terslik, anlayamadığım bir şey var. Maçın sonucu mu? Bence hiç önemli değil. Önemli olan Beşiktaş'ın nasıl 3.30 paralık bir takım haine getirildiği!