Dün akşam Bükreş ikilemesi var. Fenerbahçe'nin Bükreş çıkarması kazasız belasız fener alayına dönüşünce, Galatasaray'ın 'Bükreş Karşılaması' daha önemli bir hale geldi. Zamanların ruhu böyle bir şey olsa gerek 70'li yılların Dinamo'su 70'li yılların Galatasaray'ı ile karşılaşsa başka, 90'lı yılların Galatasaray'ı yine aynı yıların Dinamo'su ile karşılaşsa durum birbirinden farklı olurdu sanırım. 2000'li yıllarda ise durum Galatasaray'ın lehine dönmüş gibi. Maç her iki takımın birbirini yoklayan 'elense'lerle başlıyor. Galatasaray takımında Dinamo Bükreş'e nazaran daha yükseklerden ışıldayan yıldızlar var. Lakin futbol, sürprizlere gebe bir oyun ve bu maçta sürpriz(ler) Galatasaray'dan yana bir görüntü veriyor.
Keita ne yapsa güzel Kewell'ın eski günleri, Florya semalarının en tepe noktasından gol diye yazıldı tabelaya. Sabri gayretli, Elano 'Bakın ben Brezilya Milli Takımı'nın oyuncusuyum' der gibi. Keita farkı, dakikalar ilerledikçe daha fazla ortaya çıkıyor. Nonda zaten golcü ve işini yapmakta mahir. Arda yok ve doğrusu göz zevki için aranmıyor değil. İkinci yarı golle başladı ve Bükreş oyundan düştü Keita otobanda hız yapan marka arabalar gibi ne yapsa güzelin hanesine yazılıyor. Galatasaray daha bir rahat, daha bir istekli, maç ilerledikçe açılan taylara benziyor. Penaltının yapımı Aydın'dan atması Elano'dan, fark gittikçe açılıyor. Dinamo'nun gayretleri yeterli derece yapacak gibi durmuyor ve cılız duruyor doğrusu. Galatasaray ise S. Karakoç'un dediği gibi. "Biz yarış bittikten sonra da koşan atlarız" dizesini yeşil çimlere yeniden kazıyor doğrusu.