Hız ve baskı futbolunun Türkiye hallerini eleştirmek gerekir önce. Buna ne kadar hazır olduğumuz. Bir tempo daha düşük oynadığımız doğru değil mi? Bir gerçek var önümüzde ve onu görmezden geliyoruz; Futbol artık 'hücumda yer alan' oyuncuların anında topla buluştuğu ve bir çırpıda gole ulaşıldığı bir hale büründü. Hatta buna abartarak bir 'anakın futbolu!' da diyebiliriz. Yıllar önce Kaka'nın F.Bahçe defansını verevden çizdiği ve attığı golü hatırlıyorum. "Baskın basanındır!" yapmıştı Brezilyalı 'beyaz ten!' Bütün Fenerbahçe defansını soldan sağa doğru yönlendirerek ve iyi bir vuruş çıkararak... Böyle oyuncularınız varsa "periler size" suret olarak görünüp kaybolmaz ortamda. G.Saray oyuncu yapısının Rijkaard'ın yapısıyla ne derece uyum içinde olduğudur söz konusu olan. "Zengin kadro" oyun yapısıyla uyumlu değilse problemden başka bir şey üretmiyor işte... Ben eleştirinin şirazesinin kaçtığı görüşündeyim. Değil Rijkaard, tillahı gelse -ki onlar da geldi!- yine eleştirilecek, yine yerden yere vurulacak. Buna karşı değilim ama "Durmuş saat bile günde iki kere doğruyu gösterir!" mantığına karşıyım. -Ki ne çok şeye karşıyım bu futbol alemindez
Bekleyelim, görelim Yıllar yılar önce Robson görev aldığı dönemde M. United'ın yenilgiler almaya başladığı haftalardan birinde "boss" tarafından bir kenara çekilmiş ve uyarılmıştı; "İsterseniz anlaşmanızı on yıl daha uzatabiliriz!" M. United değiliz. Kimse yenilen bir ekibin teknik direktörüne böyle bir jest yapmaz alemde ve ortamda... En üretken kesimlerinin bile hiçbir zaman vadeli düşünemediği; bir sonraki gününün nasıl olacağı konusunda en ufak bir fikrinin olmadığı ve hatta fikir yürütmesinin bile neredeyse günah sayıldığı-sayılacağı bir ülkede; bu "alelacele sporunun" izleyicisiyle-idarecisiyle- taraftarıyla-yazıcısıyla sabırlı olmak ve felsefeyi kavramaya çalışmak enerjisini nereden bulacağı da muamma elbette. Bekleyelim görelim. Ne diyeyim; oyunun güzelliğine hürmetle... Ve sana bin selam Surinamlı... Yıkılmak istenilen "algılayışına ve kavrayışına!"