Normal şartlar altında. Fizik kuralıdır (yoksa kimya mıydı?) kopacak bir maç olmayacaktı. Belliydi. Sıkı takım kırmızısiyahlı ekip. Bir mantığı var her şeyden önce. Bozkırlı Es-Es geniş açılı toplarla oynuyor; İstanbullu Galatasaray topu uç oyucularına büyük ustalıklarla aktararak. Es-Es'ler bir sürpriz çıkış bulup "sıkıştıracaklar!" İlk yarım saat Keita'nın sağdaki "sihri" ve Eskişehirspor'un tek gol girişimiyle geçiliyor. Bu andan sonra Galatasaray "sıkıştırıyor" asıl ama "kan içip kızılcık bu" diyor misafir ekip. "Rövanş" özellikle Galatasaray için sıkıntılı olacaktı; orta sahayı kolay geçiyorlar ama ceza sahasında kapanan bir şemsiye gibi Anadolu Yıldızı. Çalımbay inat bindirmiş ekibine, kolay kolay bırakmayacaklar maçı. Kewell olmadı Keita, peşinden Arda deniyor ve işte tam da böyle bir "deneme" anında geliyor gol. Galatasaray, defansın 'ikramında' bir gol bularak geçiyor sıkıntılı ilk engeli.
Çözümü merak ediyoruz İkinci yarıya rakibi 'çözmüş' başlıyor sarıkırmızılı ekip ama hiç olmadık yerlerde top kaybediyor. İlk girişimlerin 'sihrini' o ana kadar sürekli yüklenen (ki oyunu böyle kurmuşlar) Mehmet Yılmaz'la bozuyor Eskişehirliler. Bir şey var; Galatasaray kanatlara iyi iniyor ama defans boşluklarına sızdığı anda sürekli yanlış top kullanıyor. Adam eksiltmek futbolun olmazsa olmazı fakat böyle bir maçta son toplarda ne yaptığınız çok önemli. Yetersiz kalıyor lider. Şartları normal şartlara döndürecek bir girişim gerekiyor. Rakip aut çizgisine inildiğinde ne yapacağını bilen bir girişim. Rijkaard, Çalımbay'ın 60'lardaki 'dirençli oyuncu' hamlesine 80'lerde Baros'la karşılık vermek istiyor. Ama Anadolu iyi savunuyor Porsuk Çayı'nın "bekaasını!" İstanbul da bükemediği bileği öpüyor. Şimdi bir dahaki haftayı bekliyor problemin çözümünü merak ediyoruz; sıkı takımlara karşı ne yapılacak?