Zaten sıkıntılı sarı-kırmızılı armada. Bir de rakip sıkışık oynayınca yapacak çok şeyi kalmıyor ustasının da çırak olanın da... Şöyle bir maç düşünün... Sahada ruh gibi dolaşıyorsunuz. Ruha bir top geliyor ceza sahasıhın içinde. O topu da en zor şeyi yaparak penaltı noktasının üzerinden üç direğin dışına atarak gol ütopyasını yok ediyorsunuz. E böyle oynarsanız gol atmak ve galip gelmek ütopik geliyor; ulaşılması mümkün olmayan bir mücevher gibi duruyor Ankara'nın göğünde. Tamam ütopyalar güzeldir ama b.ktan taraflarını saymazsanız. Önümüzde bizimle birlikte maçı izleyen abilerden biri şöyle dedi arkasını dönüp mutedil: "Atamayana atarlar!" Bir futbol klasiğidir ve doğrudur. Aksi vaki olmamıştır. Tam bunları söylerken Ankaralı uşak girdi ceza sahasına ve attı golünü, bozkır tribünlerini bayram yerine çevirmek için.
'Birilerinin' başı döndü! Bu arada G.Saray yine penaltı mı değil mi tartışmasının tam ortasında sıkıntısını artırıyordu. Nonda'ya çift burgulu tekme yaparken A.Gücü'nün defansı yine şunlar söylendi: "Penaltı verilir de verilmeyebilir de!" Nasıl bir şey ki bu? Aydın'ın yediği tekmeyi defalarca izleyin. Tekmeyi atan arkadaşın dünyayı nasıl algıladığı bir kez daha sorgulansın. Neyse mevzu derin. Verilmeyen penaltılardı, atılamayan gollerdi, yenilen tekmelerdi... Futbol bu, oluyor işte ama bir takım uğraş verir ve yenilir. Tel tel döküldü her bir futbolcusu G.Saray'ın. Heyecan yokluğu ve isteksizlik de cabası. Belki trilyonluk transfer haberleri "birilerin" başını döndürmüştür... Bir heykeli uçurum aşağı atarsınız. Parçalana parçalana düşer değil mi? Oysa uçurumun dibindeki parçaları onun iyi bir heykel olduğunun kanıtıdır aslında. Siz şimdi gidin bu maçta parçalanan G.Saray'ın haline bakın bakalım uçurumun başındaki heykele hiç benziyor mu?