İki önemli söz vardır ki, birincisine bayılırım... Bunlardan ilki, içeriği, mesajı ve her döneme uygunluğu ile sonsuza kadar ayakta kalacaktır... Nedir o söz? "Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olananı severim." Atatürk'ün bu özdeyişi, Türkiye'nin dört bir yanındaki statların ve salonların en göz alıcı yerlerinde asılıdır. Sportif alanlar bu sözün tümünün karşılığı olan sporcularına kucak açarken; tam karşıtı olanların da "ibret vesikası" gibi barındırma hoşgörüsünü gösterir. Bu sözü kimin için yazdığımdan çok, burada açmaya, uzatmaya gerek yok. Bilen biliyor!
Güzel ama uygulanırsa! Peki ikinci söz nedir? Bu, bayıldığım değil nefret ettiğim sözdür. Aslında söz müthiş güzeldir ama bizim spor dünyasına göre değildir. Nedir o söz? "Spor; barış, dostluk ve kardeşliktir!" Hadi ordan ya... Edirne dışında öyledir ama Türkiye'de asla böyle değildir... Neden? Çünkü Türk sporu, aşiret düzeniyle yönetilmektedir. "Ağa" ne derse odur! Basketbol final serisinde olup bitenleri gördünüz. Bu serinin FB-GS veya FB-BJK serisi olduğunu varsayın. Hatta her maçta, salona eşit sayıda seyirci koyun. Arkadaşlar; Türk sporu aşiret düzeniyle, aşiret reisleri tarafından yönetilmektedir. Üstelik bizde işin futbol tarafını yönetenler, istiras kurbanlarıdır! Daha sezon başlamadan istiras kurbanları tarafından ekilen tohumlar, futboldan önce olacakları basketbol yoluyla örneklemiştir. Yazının başlığında ve içinde ikide bir "ihtiras kurbanları" demem, bir rastlantı değildir. Bu, 20'inci yüzyıl klasiklerinden Somerset Maugham imzalı bir başyapıttır. Arayan bulur!..