70'li yıllarda başkan Gazi Akınal'a "Beşiktaş'ın tarifi nedir?" diye bir soru sormuştum. Çok fazla düşünmeye gerek duymadan, "Beşiktaş, halkın spordaki temsilcisidir" demişti. Bu sözler, o zamanki gazetemde manşet olmuştu... Denizli dönüşü gece 01.30'da Atatürk Havalimanı'na indiğimde bu sözleri anımsadım. Beşiktaş, bizden 45 dakika sonra inecekti. Gece yarısı Atatürk Havalimanı, mahşer yeri gibiydi. Polislerin yardımıyla kalabalıktan sıyrılmayı başardık. Ama İstanbul, Yeşilköy'e doğru akıyordu. Bizi bekleyen gazetenin arabasına, trafik kesildiği için 45 dakika sonra 1.5 kilometre uzaklıkta ulaşabildik. Eve geldim, TV'yi açtım; İstanbul yıkılıyor, Türkiye sallanıyordu! Çünkü her yerde Beşiktaş coşkusu vardı... Çifte kupalı şampiyon Beşiktaş'ın, Akaretler'den üstü açık otobüsle İnönü Stadı'na insan seli arasında zorlukla ulaştığını gördük. İnönü dolmuş taşmıştı... Şampiyonluk kutlamaları ve kupa töreni muhteşemdi... Halkın takımı, halkla bütünleşmişti. Beşiktaş'ın devletin tepesinde, orduda, üniversitelerde, her kesimde sempatizanı var. Ama 20 milyonluk taraftar grubunu, büyük çoğunlukla ekmeğini taştan çıkartan, cebi fakir kalbi zengin insanlar oluşturur. Genel olarak G.Saray ve F.Bahçe taraftarlarının gelir düzeyi, Beşiktaş tutkunlarından daha yüksektir. Bunun son ve en canlı örneğini İzmir'deki kupa finalinde yaşadık. Maçtan saatler önce Konak'ta, Alsancak'ta cafe ve restoranlardaki taraftarların çoğunun F.Bahçe formalıydı. Her 10 kişiden ancak 3'ü Beşiktaşlıydı. İki saat önce stada gidince F.Bahçe taraftarı kendine ayrılan yeri doldurmuştu. Beşiktaş tribünlerinin ise sadece dörtte biri doluydu. Maçın başlamasına 10 dakika kala Beşiktaş tribünleri durumu eşitlemişti. Niye gecikmişlerdi? Çünkü Beşiktaşlı, ya fabrikada çalışıyordu ya da tezgahının başındaydı. İşini bitirmeden maça gelemezdi. Çifte kupalı halkın takımına "hoş geldin" diyorum!..