Uzun süreden beri tartışmalı ve olaylı geçeceği söylenen mali genel kurul beklendiği gibi olmamış gayet nezih ve olgun bir şekilde gerçekleşmişti. Birlik ve beraberlik laflarının sıkça kullanıldığı mali kurulda yapılan eleştiriler sağlıklı ve somut delillere dayanılarak yapılmıştı. Terbiye sınırları aşılmamıştı. Bunlar işin güzel tarafları idi. Güzel olmayan bölüm ise Beşiktaş kulübünün gerek dernek, gerekse şirket olarak iyi yönetilemediğinin ve mali açıdan ciddi sıkıntılar içinde olduğunun açıkça belli olmasıydı. Zaten başkan Demirören bile yöneticilerin hata yapabileceğini kabul etmek zorunda kalmıştı. Bakalım zaman ne gösterecek? Mali durum düzelecek mi? Sportif başarı gelecek mi? Benim en çok sevindiğim konu, olup biteni tarafsızca takip eden akıl adamlarının sayısının hayli fazla oluşu.
Tek kale oynadılar... Maçın başlamasını mali genel kurulun değerlendirmeleri ile bekledik. Bu maçın mutlak kazanılması gerektiği konusunda tüm taraftarlar hemfikirdi. Sonuçtan endişe duyanlar da vardı. "Kolay sıyırırız" diyenler de. Kadrolar açıklandığında Nobre-Bobo ikilisini beraber kullanmayan Denizli'nin kulağı çok çınlatıldı. İlk kırk beş dakikada, gol arayan, rakip kaleye çok fazla giden, çok koşan takım Beşiktaş'tı. Ama gol vuruşunu kimse yapamadı. Trabzon'un ise sahaya "Top geçsin, adam geçmesin. Üstümüze gelsinler. Rakip kaleye az da gitsek nasılsa bir hata yaparlar, biz golümüzü atarız" taktik ve düşüncesi ile çıktığı çok belliydi. Nitekim Rüştü'ye kadar iki kere geldi Trabzonspor. İki gelişte de top ağlarla kucaklaştı. Birincisi ofsayttı. Skora yansımadı. İkincisi ise ilk yarının skoru oldu. İkinci yarıya doğru değişikliklerle başlayan Beşiktaş adeta tek kale oynadı. Ancak bu baskı sadece bir gole izin verdi. Beşiktaş rakipleri ile puan farkını kapatamadı ama şampiyonluk ümidini de Kaf Dağı'nın ardına bırakmadı.