Maç öncesi bizim tayfada alışılmamış bir suskunluk vardı. Herkes dilini yutmuş gibiydi. Evet; sakatlar vardı, cezalılar vardı, Mustafa hocanın nasıl bir 11 kuracağını, daha da önemlisi kimin nerede ne görev yapacağını kimse tahmin edemiyordu. İşin alışılmamış tarafı kimse fikir de ileri sürmüyordu. Arka arkaya gelen iki yenilgi, moralleri tahmin edilenden fazla bozmuştu. Sessizliği bozmak gayesi ile "Kim şampiyonluğa daha yakın" demek için ağzımı açtım ama daha "şampi" demeden bizim Aslan Mehmet, ne diyeceğimi düşündü ve "Masal masal matitas" diyerek sözümü kesti. Yine de bu sessizliğin uğursuzluk getireceğini, bir siyah-beyaz dostuna maç öncesi umutsuz ve sessiz kalmanın yakışmadığını anlatabildim de sohbet açıldı. Biz de maç havasına girebildik.
Sadece moral oldu Sahaya çıkacak 11 açıklandığında kafalarda tereddütler oluştu. "Kim solbek, kim sol açık oynayacak? Seric bu maçta da oynamaz ise ne zaman oynayacak" soruları sorulmaya başlandı. Hepimiz futbol acemisi olmuştuk. Bir türlü takımın sahada nasıl yerleşeceğini bilemedik. Maç başladığında A.Gücü'nün katı savunma yapacağını düşünmüştük ama onlar hiç de kapanmadı. İlk pozisyon da onlardan geldi. Golü ise 25. dakikada Rüştü'den başlayan pozisyonla Beşiktaş buldu. Sonra maç Beşiktaş'ın üstünlüğüne geçti. Çok da gol kaçtı. Devre 1-0 bitti. İkinci yarıya da Beşiktaş baskılı başladı. Pozisyonlar da buldu ama Serkan başka gole izin vermedi. Bu arada 82'de A.Gücü bu devrenin tek pozisyonunu buldu ancak direk, Beşiktaş'ın puan kaybetmesine izin vermedi. Beşiktaş'ın iyi oynamadığı, kimin nerede oynadığını yine anlamadığımız maçta ben başta şanssız bir gününde olan Nobre olmak üzere Ali, Ekrem ve Cisse'yi çok beğendim. Bir gol ile alınan üç puan G.Saray maçı için de moral oldu. Galiba dün akşamın en iyi tarafı da buydu.