Mevzu o değil Galatasaray, bir başka dil ve anlatım aracıdır futbolumuz için. Bütün aymazlığına ve olmazlığına rağmen alışılagelmiş futbol anlayışı ve yazını için de iyi bir olanaktır. Üzerine kelam ettiğiniz kurumun, kulübün ve tabii ki bu olanakların çim sahadaki temsilcisi de iyi bir olanaktır. Kurgusu itibariyle 'kendini aşmak' üzerine kurulu bir kavrayışı yıllardır diri tutmaya çalışmıştır bu ekip. Göstergesi geçmişinde, yapmak istediklerinde ve yapamadıklarında duruyor. Bu nedenle kelam ettiğim şey için şu söylenebilir; üzerinden sığ tartışmalar yürütmek ne tartıştığımız şeyi ne de bizi anlamlı kılar. Bir tek eksik yaşıyorum bu ekibi izlerken: Song. Elimizden kaçmasaydı dediğim tek isim oldu esmer hayta. Nasıl titiz, nasıl çalışkan ve nasıl eksik kapatıcı bir adamdı. Oynanan maçların toplamında az biraz seri ileri oyuncular karşısında 'kulelerimizin', dolayısıyla -Servet, Meira, Emre- takımın nasıl sıkıntı çektiğini izledik.
Kralı belli: Baros Orta sahamızın pres uzaklığı derdimizin nirengi noktasıdır. Ancak Kocaeli maçının ikinci yarısında -ki o zamana kadar bekledik onu- 'sahne alan' Lincoln'ün her geçen gün yükselecek performansı - ki o zaman o kifayetsizi izlemeye doyamayacağız-, Nonda'nın artan isteği, Arda'nın iş bilir girişimleri, Hasan'ın gayreti, Barış'ın enerjisi, Mehmet Topal'ın yapışkanlığı ve istikrarı, Kewell'ın ustalığına eklendiğinde zevk verecek Galatasaray. Bu yazılanların her biri işte bir anlayışı doğrudan sahaya yansıtıp formanın kimliğini taşıyacak isimler. O nedenle ekibi oluşturanlar bir anlayışın sosyolojisini de taşırlar sırtlarında. Peki ya Baros? Kim onu tesadüf seçilmiş bir isim olarak gösterebilir ki? Tekrarlayayım: Baros bu ligin yeni gol kralı ve heyecanı olacaktır. Nasıl mı? Öyle büyük fırsatçılık gösterileri ya da çim kaldıran gayretiyle değil, ferah ferah, göstere göstere. Bunun dışında söylenecek her şey, her söz mevzuyu merkezinden uzağa, anlaşılmazlığın ve kargaşanın sığ sularına taşımaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Mevzuu o değil çünkü.