Karizmanın tillahı! Çok önceydi. Yine Selçuk Dereli'yle arızalı biten bir maçın ardından ağır konuşmuştu Hasan Şaş: "İstersek karizmanın tillahını yaparız!" E o yapmayacak da ben mi yapacağım. Dünya 3.'sü olmuş takımın en elemanter öğesiydi Hasan. Brezilya'ya attığı golü, o üst vuruşla ağların tepesini deldiği şutu hatırlayın! Anımsanan ne varsa yolu Hasan'a çıkıyor artık. Çıkacak daha doğrusu. Yine Dereli'ye, kendisine yapılan her hareketin ardından o gözlerini devire devire bakışı; 'Çakıcam şimdi o olacak!' hali o bakışlarının. Sonra 'Uymayayım şuna!' diye düşünüşü ve ilk yarım saati rakipten neredeyse 3 yiyecek hale gelmiş bir maçı koparma isteği... Her şeyi Hasan'ın karizmasına taşıdı futbol değirmeni... Kewell elbette ki. Son iki senesini sakatlıklarla geçirmiş o kifayetsiz Hasan'ın ne yapacağını nereden biliyorsa; kanaviçeye son ilmiği attı oyuna girdiği anda.
Büyük takım olmak Gol sonrası Hasan'a koşması ne kadar doğru! (Unutmadan Hasan'ı iki yapılmış bir maçın sonuna doğru oyundan alıp alkışlatmak da ayrı bir teknik adam doğrusudur!) G.Saray bir maçı değil bu düşünüşü kotardı aslında. Kayseri, Anadolu'nun yüz akıdır. 'Şiiri ve kavgayı seviyorum' demişti Tolunay çok önceleri. Kavgacı ve şiir gibi top oynayan bir ekip kurmuş genç usta. Ama ustalık G.Saray'ın hanesine götürdü kupayı. Sahada basmadık yer bırakmadan oynayan ama sonuca gitmek için gerekli şeyleri yapamayınca ustaların karizmasına teslim olmak zorundasınız. Büyük takımın büyüklüğü burada belki; ders alırken bile vakarı korumak. G.Saray ilk yarı bütün bir lig boyunca ne yaşayacağını gördü bu ilk yarıda... Bundan sonrası mı? Skibbe'ye, Hasan Şaş'a ve yapacağı ortadan evvel o uyanık bakışı ve sezgileriyle kafasını hep havada tutan radar oyuncuya; Kewell'a kalmış.