Turuncu devrim Tam orada kaldım; Kewell'ın sol tarafta topu Kayserili oğlanın sağından atıp solundan gittiği ana. Tamam hareket güzeldi (gol olmasa bile). Zaten çok güzel hareketler bunlar... Asıl güzel olanı, hareket halinde topun gideceği yere koşarken dönüp bakmasıydı kumralın. Evet, topu saldı şöyle önüne bir ve baktı ortayı yapacağı ceza sahası içine doğru, bittim o anda. Böyle bir şeydi işte beklediğim. Sezgisi ve görgüsü Hagi'ye benzer bir iş yaptı Kewell. Hep Hagi'yi mi anacağım? Hep Metin Oktay mı diyeceğim? Hiç mi değişmedi hayat o günden bugüne? Değişmez mi? Değişti elbet. Ama hep saklı olanda besledik vefayı. Vefa sadece eski topçulara sevgi-saygı mıydı? Hayır.
Onların bu takımın kimliğinin oluşum sürecine attıkları o Ali Sami Yen düğümüydü. Gidin Galatasaray Müzesi'ne bakın. Ali Sami Yen'in attığı gemici düğümlerini görürsünüz bir köşede. İşte o düğümlerin ikisidir Metin Oktay ve Hagi. Hep söyledim; ikisini de ayrı duygularla ama aynı anlayışla seviyorum. Tamam Metin Oktay beyefendiydi, Hagi haşarı ve hayta. Ama ikisinin de yaptıkları içimizin bayraklarını havalandırdı yıllarca. Şimdi; demem o ki öyle yürek topçular istiyoruz. Tepeden tırnağa yürek topçular. Sadece formasını giydik ve parasını aldık oynuyoruz topçuları değil.
Yeni Hakan'lar olun Turuncu bir devrimdir Galatasaray. Futbolu daha ileride kavrayan bir devrim. Onun için bir maçın değerlendirmesi değil geleceğin tasarlanması üzerine konuşmak-yazmak isterim. Çünkü futbol topun çizgiyi geçmesinden daha öte bir şeydir. Daha öteleri düşündüğümüz bir şey için; gençlerinin her daim yer bulacağı bir zemin oluşturmalıdır Galatasaray. Bülent'le birlikte başlayan Okan'larla, Arif'lerle, Emre'lerle devam eden o süreci; yeniden. Ve elbette ki son halka; Hakan Şükür. (Bugün kaybedilmiş bir isim olmanın da ötesindeki Hakan Şükür. Futbolumuzun forvetteki ruhunu değiştiren adamdır...) Bu isimler bir devrimin iç mimarları olarak duruyorlar tarihinde; ufku açık, vizyonu geniş, dünyanın kabul edeceği bir futbol anlayışını uygulayan iç mimarları olarak Galatasaray'ın. Ne o anlayıştan ne de o isimlerden geçmeyeceğiz. Ne mi istiyoruz? Öncelikle defans kurgusunda sağlam duruşlu bir geçilmezlik, orta sahada üretken bir dolaşım ağı, ileride cevval ve girişimci bir oyun arayışı...
Kewell'ın başı eğilmesin Aykut; her şeyden sıyırıp sadece o üç direğin arasında nasıl olacağını düşünecek, evet Meira bu takımın Popescu'su hadi daha gerilere gideyim Beckenbauer'i olmalıdır. Servet'in bu savaşçılığı devam ettiği müddetçe sorun yok. Yeter ki zamanında müdahale geleneğini sürdürsün ve dalıp gitmesin. Orta sahada sorumluluk aldıkça oynayacak bir isim zaten var; Ayhan. Bu haytanın yapamayacağı iş yok o alanda; göreceksiniz. Ahh Arda. O gamsız gülüşünü hırsa çevirdiğinde ne olacağını hepimiz biliyoruz artık. 'Yürüyerek nasıl adam geçilir'in tebdili mekan hocası o. Jenerik güzeli... Orta sahanın baş ağrısı Lincoln olacak, bütün iyi niyetine rağmen. Hasan Şaş; o delişmen gözlerini devire devire oynayacak, oynayacak, oynayacaksın büyük usta; oynayacaksın. Alemin en güzel esmeri Nonda. Bakın onun için ayrı bir sayfa açacağız ileride. O en iyi yerde bulunarak ve en güzelini yaparak büyüyecek son vuruşların. Evet gençlerin defansı, orta sahayı ve ileri ikiliyi boş koymayacak dinamizmi, hırsı ve savaşçılıkları.. Yeter ki Kewell'ın başını yere eğdirmeyelim ve o her adım atıp gözleriyle yokladığında ceza sahasını boş bulmasın... Şimdi bir iç maç var önümüzde. Şöyle desin izleyenler; orada, çim sahada bir şeyler oluyor... Başka türlü bir şeyler...