Akşam son hastam sordu bana; "Hocam maça gidecek misiniz?" diye... Muayenehanem stada çok yakın olduğu için maçı statta izleyeceğimi söyledim. Hastam devam etti: Ama bu maç gazozuna! Cevabım netti: "Gazozuna ama artık 100 bin gazozuna." Çünkü galibiyet sadece prestij değil, 100 bin dolar da getiriyordu. Maçın başlangıcı gerçekten 'gazozuna' sözünü doğrular gibiydi. Son derece temposuz, Fenerbahçe Samandıra'da antrenman yapıyor havasında, Altay ise çabalayan, isteyen ama gücü yeterli olmayan bir takım konumdaydı. Maçı ciddiye alan tek oyuncu Lugano'ydu. Dakikalar ilerledikçe "Alex'in yerine de oynarım" çabaları içinde gördüğüm Özer ile "Küçük takımın büyük topçusu" etiketinden kurtulmak isteyen Topuz'un da oyuna ısınmaya başladığını gördüm. Oynamaya oynamaya unuttuğu ortaları yeniden hatırlayan Uğur'un ortasına Topuz'un, "Nistelrooyvari" kafayla indirişinde Özer "Tekniğim de iyidir!" mesajıyla golü atıyordu.
Deivid-Semih kazanılmalı Altay'da gözüme çarpan tek oyuncu kısa ve çabuk tipiyle aslında ideal bir Türk futbolcusu olan Cenk'ti. Teknik adamlığına çok inandığım Fuat hocanın Altay'ı eğer Bank Asya'da kafaya oynuyorsa o ligin halini de cidden merak ediyordum. Böyle bir maçta kendilerini daha çok göstermesini beklediğim Deniz'den ve özellikle Bekir'den Fenerbahçe yine iyi performans alamıyordu. Zaten gollerin sol kanattan gelmesi de Fenerbahçe'nin sağ kanadının Gökhan'sız tadı olmadığının göstergesiydi. Volkan'ın az gelen ama tehlikeli olan pozisyonlardaki dikkati onun artı hanesine yazıldı. Fenerbahçe için bu tür maçlar ne kadar önemli bilemiyorum. Ama sonuca önem veren tek kesim maça "üst" oynayanlardı. Deivid'in henüz hazır olmadığı, Semih'in arada sırada oynamaktan maç içinde konsantrasyonunun kaybolduğu notlarımı, Fener'in bu iki oyuncuyu kazanması halinde şampiyonluğun en büyük adayı olacağı dip notuyla bitiriyorum.