Kazanmak zorunda olduğunuz bir maça çıktığınız kadroya bakın. Daha doğrusu sisteme... Orta sahanın sağ içinde oynayan Toraman'a Dzagoev'i, Üzülmez'e Krasic'i, Kaş'a Mamaev'i eşleştiriyorsunuz. Peki ilk gol nasıl geliyor? Maçın başından itibaren Üzülmez'in kanadında oynayan Krasic, kanat değiştiriyor. Hal böyle olunca Beşiktaş'ı sağ kanadında ikisi eşleşmiş üç CSKA'lı rahat rahat geziyor. Bu kadar savunma ağırlıklı bir kadroyu sahaya sürerken herkesi bir futbolcu ile eşleştirmek biraz garip. İlk yarının sonuna kadar aynı tatsız-tuzsuz oyunu izledik. Bekledik Mustafa hocanın ikinci yarıya farklı bir anlayış ile çıkmasını ama nafile. Aynı düzen aynı sistem devam. Yine yedi kişi savunma yapıyor, Bobo ilerde yanlız kalıyor. Tello ve Ekrem kanattan takımı atağa kaldıramıyor ama hocam sahaya bakıyor. Sadece Mustafa Denizli değil tabii ki suçlanması gereken. Son 8 haftadaki futbol ile herkesin beğenisini kazanan futbolcular da sezonun ilk haftalarındaki gibi kötü bir tablo ortaya koydu. Evet bu takım savunmayı çok iyi yapıyor ama kazanmak için gol atman lazım klişesi akıllardan çıkmadı dün gece.
Nihat nereye koşuyor? Esas anlaşılmaz durum Mustafa hocanın dakikalar 65'i gösterdiğinde halen sahaya müdahale etmeyişiydi. Neyse ki Ekrem-Nihat değişikliği için tabela kalktığında derin bir oh çektim. Ama o da ne! Nihat'ın girişinden sonra Bobo'nun yanına koşacağını sandım, ama hayır. Denizli; Nihat'ı Ekrem'in olduğu bölgeye, sol çizgiye çekti. Saha içindeki futbolcuların oyun disiplininden bir şey anlamadığı, ikinci yarının ortalarında görülmesi gereken bir fotoğraf oldu. Sanki maçı kazanmak zorunda olan Beşiktaş değil de CSKA idi. Buraya kadarmış... Mart ayını Avrupa'da zaten iki kere gördü Beşiktaş. Biri Rasim Kara ile diğeri ise Lucescu ile. Avrupa'da havanın nasıl olduğunu, insanların neler yaptığını, nasıl eğlendiğini sadece iki kere gördük. Son not: Beşiktaş'ın sahadaki futbolu basın tribününde "Bu skor, Beşiktaş'a yetiyor galiba" yorumlarına neden bile oldu!