Beşiktaş doludizgin gidiyor. Her şey yolunda ama yönetimsel sıkıntılar bir türlü bitmiyor. Dünyanın parasını verip aldıkları Tabata elde patlayan bomba gibi. Şimdi Delgado da askıdan iniyor. Peki ne olacak? Yapılacak bir şey var; kimsenin canını acıtmadan Türkiye'de dört yılını doldurmuş ve A Milli Takım kadrosuna dahil olmamış Bobo için hükümetten destek istenip, tıpkı Nobre'de olduğu gibi Bakanlar Kurulu kararı ile Türk vatandaşlığına geçmesini sağlamak... Bu, önemli bir kazanç olur. Ancak bana kalırsa en iyisi, Tabata'yı dostlukları kullanıp Gaziantep'e geri vermek. Hem kendine, hem Beşiktaş'a yazık... Yine bizim İsmail ile karşılaştım. Hani son yazımda bahsettiğim çocukluktan Beşiktaşlı olan.
İlginç bir telefon - Neden Beşiktaşlı oldun sen İsmail? - Bizim semtin takımı. 'Beşiktaşlı' dedin mi saygılı, efendi adamlar gelirdi aklıma. Söylediği sözün arkasında duran. Çıkıp "Evet söyledim, evet yaptım" diyen... Bunları neden anlatıyorum. Son yazıda Bülent Deriş için yazdıklarımın ardında Sivas maçının sabahında telefonum acı acı çalıyor... - Efendim... - Ben Bülent ağabeyin Gökhan... - Buyrun. - Gazetede bir şeyler yazmışsın. (Daha kendi okumamış) Ben bu sözleri kimseye söylemedim. - ??? Sessizliğin ardından, haberimin arkasında duran bir tavır ile telefon kapandı. Yarım saat sonra çok sevdiğim başka bir yönetici ağabeyimin telefonuna cevap verdim. Telefondaki ses bana ne dese beğenirsiniz? "Bunu sana kimin söylediğine dair... Gerçi sen haber kaynağını söylemezsin ama..." Söylemedim tabii ki! Bana sorumlu gazetecilik dersi veremeye kalkmak zor iştir sayın Bülent Deriş. Söylemediğini söylediği sözlerin, kim tarafından bana söylendiğini merak eden bir telefon sizce de çok ilginç değil mi?