Kâbus maçla beraber başladı dün gece. İlk on dakikada Alman ekibi Wolfsburg, zeminin de kaygan olmasının avantajını kullanarak her bulduğu pozisyonda kaleyi yokladı. Buna karşılık kadro sıkıntısı nedeniyle ilk onbirde forma şansı bulan Tabata ve Uğur, belki de Şampiyonlar Ligi'nde oynamanın şaşkınlığı ile orta alanda savunma yapmayı unutunca 14. dakikada Misimoviç'in golü geldi. Dedim ya; taraftar şölen beklerken kâbus erken başladı. Tek kale maç gibi devam eden oyunda Beşiktaşlı futbolcular nasıl savunma yaptıklarına bir baksınlar bu karşılaşmada. Kimin ne yaptığı, neyi nasıl yaptığı belli değil, tam bir karmaşa. Tabata'nın siyah beyazlı forma için yapacağı hiçbir şey yok. Adam sürekli ya karmaşanın içinde ya da rakip takım oyuncularının arkasında... Takım için değil kendi için bile oynamayan bir yalancı yıldızın Beşiktaş'a katkısı olamadı olmayacak da...
Yine başka bahara kaldı Maçtan önceki basın toplantısına Denizli'nin söylemleri aklımı dondurdu. Böylesine önemli bir maçta kimin büyük olduğunu gördük. Wolfsburg sana göre büyük takım değilse bunu yabancı ajansların katıldığı bir basın toplantısında değil, maç öncesine takımını motive etmek için soyunma odasında söylersin. Aksi takdirde rakibini motive edersin, ettin de. Dün geceki kadroda yer alan Uğur, Tabata ve Serdar Özkan'a bir gün önce ilk onbirde oynayacaksın deseler kendileri bile inanmazken nasıl olur da böyle seçim yapar Denizli hoca anlamak mümkün değil. Ayrıca üçlü forvet sisteminde başlayan kadroya bakın. Ekrem, Bobo, Serdar... Yedeklere bakalım. Yusuf, Nobre, Tello. Herhalde birçok şeyi anlatıyor bu isimler. Dün gece ayakta kalan bir tek isim vardı O da Ferrari. Geldiği ilk günlerde çok eleştirilen (zamana ihtiyacı var dediğimde gülünen) İtalyan aygırı kalitesini tribünleri dolduran taraftarlardan bir kez daha esirgemedi. Saman alevi gibi zaman zaman ikinci yarıda rakibinin üstüne giden siyah-beyazlı takım maçın son yirmi dakikasını 4-4-2 oynadı. Forvette Bobo'nun yanına gelen Nobre de yeterli olmadı. Bir rüya daha böyle sona erdi.