Dün akşam Beşiktaş yine kahretti... Sanki bu zamana kadar ki tercihi çok doğruymuş gibi, Mustafa Denizli yine aynı savuma kurgusu, aynı orta sahayla mücadele etti. Kimse bana "Erken gelen gol, oyun sistemimizi etkiledi" demesin. Denizli'nin hafta boyunca Ümraniye tesislerindeki odasına kapanıp tonlarca maç kaseti izlediğini biliyorum. Ama ortaya çıkan tablo, kendisi dahil kimseyi memnun etmedi. Nobre forvette yalnız. Nihat eski günlerini mumla arıyor. Tello aldığı parayı yükselttikten sonra yine ortalarda yok. Galatasaray maçı sonrası yazmıştım. Eğer takım içinde neşter vurmazsan sana vururlar diye. Takım içindeki güven problemi ortada iken buna önlem almak büyük bir hata. Tello'suz çıksan Moskova karşına ne kaybedersin. Koca bir hiç. Ama kestiğin oyuncuyu futbolcuların gördükten sonra ne kazanırsın, takımının güvenini. Kaleye çekilmiş bir tane şut hatırlamıyorum.
Kurtuluş Savaşı başlasın Yazık ama kime yazık. Hem Denizli'ye, hem başkan Yıldırım Demirören'e, hem de taraftara. Yaş ortalaması 20'ye yakın bir takım karşısında, yönetimin ateş püskürdüğü Arjantinli Delgado'nun varlığı aranıyorsa vay halinize. 57. dakikada Nobre ile sağ kanattan pozisyona giriyorsunuz içerde kimse yok. Bunun adı başka ama ben yazmaya utanıyorum, onlar yaşatmaya utanmıyor. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs'ta Samsun'a çıkarak Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Artık bazı güçlerin Beşiktaş'ın "Kurtuluş Savaşı"nı başlatması lazım. İster buna Yıldırım Demirören'den kurtuluş deyin, isterseniz Mustafa Denizli'den... Ne derseniz deyin, Beşiktaş'ın kurtuluş için savaşa (!) ihtiyacı var.