12 haftası geride kalan Turkcell Süper Lig'de üsttekiler ve alttakiler yavaş yavaş belirmeye başladı. Önemli transferler yapıp ciddi paralar harcayan 4 büyüklerden 3'ü üstte konumlanırken, Bursaspor, Kayserispor, İstanbul BŞB onları zorlamayı sürdürüyor. Galatasaray, Avrupa kupalarına en erken başlamak zorunda kaldığı için çabuk form tutu ve çıtayı yükseltti gibi görünerek, taraftarına yenilmez bir takım geliyor görüntüsü verdi. Halbuki, erken form grafiğini yükselten takımlarda dalgalanmalar kaçınılmazdı. Arka arkaya kaybedilen puanlardan sonra hafif bir ümit yitimi yaşandı. Çok geniş kadrosu, başlangıçta yeni teknik heyet tarafından doğru kullanıldı. İşler iyi giderken hayat güzeldi. Ne zaman sıkıntılı maç periyodu başladı, gözardı edilen, beklenmeyen hantallıklar ortaya çıktı. Teknik ve taktik müdahale gecikmeleri, kenarda duruş ve politika hataları ön plana çıktı. Bu aşamada, "Ben şablonumu değiştirmem" diye direnen Rijkaard ve heyeti, Fenerbahçe yenilgisinden sonra sakat ve cezalı oyuncularından dolayı daha doğru bir oyun planına geçmek zorunda kaldı.
Eski köye yeni adet... Kaybedilen puanlardan ve özellikle Fenerbahçe yenilgisinin travmasından, bu yeni düzenle kolayca sıyrılmasını bildi. Devre arasına kadar kalan 5 lig, 2 Avrupa Ligi maçına hem 3 derbisini tamamlamış hem de grubundan çıkmayı garantilemiş olmanın verdiği güven ve rahatlıkla çıkacak. Beni rahatsız eden ve anlam veremediğim bir saha kenarı duruşu da Neeskens ve Rijkaard'ın munavebeli olarak duruş göstermeleri. Bir maçta birisi, diğer maçta öbürü sınırlı alanda futbolcularına direktif verirken şimdi de aynı maçın belli dakikalarında değişmeye başladılar. Futbolcu sadece 1 patron tanır. Onların kafalarını karıştırmamak gerekir. Çoğunlukla patronun vücut dilinden bile zamanla mesaj almaya başlarlar. Aman yeni icatlarla eski köye yeni adetler getirmeyelim.