Her şeye rağmen daha evvelki derbilere göre sakin geçmesi beklenen maç, karşılaşma öncesi ve oyun içi infazları ile başladı. 90 dakika öncesi ısınan hakemlerden birinin kafasına dikiş atılması ile sonuçlanan tecavüz, maçın birinci dakikasında saha içinde potansiyel suçlu Emre Belözoğlu'nun Milan Baros'u oyuna devam edemeyecek şekilde sakatlaması ile başladı. Doğru dürüst üç pası arka arkaya yapamayan Galatasaray, aktif alandaki Roberto Carlos'un savunmayı yanıltması sonucu golü yedi. Bu maçta Leo Franco'nun nasıl Arjantin Milli Takımı'na çağırıldığına gerçekten hayret ettim. İnanılmaz yan top hataları, pozisyon hataları, felaket kötü ayakla topu oyuna sokma... De Sanctis'ten sonra ikinci bir bomba gibiydi. Dördüncü hakem Aytekin Durmaz'ın önünde Cristian'dan kafasına yumruk yiyen Arda şaşkınlıkla hakeme bakarken bu maçta pamuk gibi bir yönetim gösteren Bünyamin Gezer ilk yarı adeta kart göstermeye yeminliydi.
Rijkaard risk almadı Aynı Aytekin Durmaz ve Bünyamin Gezer, Keita'nın aleni yumruğuna kırmızı kart göstermekte haklıydılar. Aslında usta bir teknik adamın ilk yarıdaki Keita-şişe olayından sonra Keita'yı oyundan alması gerekirdi. Maçtaki ilk şutunu 32. dakikada Nonda ile atabilen Galatasaray, sonuç vermeyen cılız ataklarla topa sahip gibi göründüğü zamanlarda bile etkisiz kaldı. Teknik direktörlerin ustalığı işler iyi giderken değil, problemler ve sıkıntılar olduğu zaman belli olur. Şablonu bozmama uğruna oyunu riske etmeyen Rijkaard, çok sıkıntılı maçlarda bile hücum gücünü arttırma uğruna ileride çoğalma yapmadan rutin oyunu devam ettiriyor. Artık cümle alem Galatasaray'ın yapacağı değişiklikleri ezbere biliyor. Oyunun geneline bakarsak son derece normal. Fenerbahçe, stadında olan çirkinlikler hariç hak ederek maçı kazandı. Galatasaray'ın ise üstünde dolaşan kara bulutlar dağılmış gibi görünürken tekrar problemli günlere döndü.