Yazmaktan büyük mutluluk duyduğum bu gazetenin, sanırım en eski yazarlarından birisiyim. Medyanın her tarafında yıllardır görev yapıyorum. Her temmuzda üç haftayı aşkın bir süre izne çıkarım. Bizim gazetedeki çocuklara ilk kez, "Şu izin döneminde yazmasam olur mu?" dedim; "Emrin olur abi" diye kabul ettiler. Böyle yılda bir kez "şarj olmak" için geriye çekilmekte yarar var. Tatilde yazı yazmamak ve program yapmamak güzel de bazen hiç aklınıza gelmeyecek felaketlerle karşılaşabiliyorsunuz. Örneğin iznimin son bir haftası başlarken, gece mutfağa gitmek için kalktım ve kafamı kapının sivri tarafına çarptım. Bu sert hamle, beni yere düşürdü ve kafamdan yaralandım. 3-5 dakikada toparlandım ama aldığım yaralar, hastaneye gitmemi gerektiriyordu. Doktorlar hemen olaya el koydu, hatta birisi "Önce sağlık, sonra iş" demez mi! Ardından "Gerekirse 20 gün burada kalacaksınız" diye yeni bir talimat vermez mi! Ne diyeceğim? Küstahça şunu dedim: "Benim için önce iş, sonra sağlık gelir. Çünkü işe başlarsam, bu benim sağlıklı olduğumu gösterir." Sonuçta galiba ben haklı çıktım. Doktorum, tüm bulguları gördükten sonra "Seni taburcu edebiliriz" dedi. Demesine dedi de meslektaşlarım kafamdan aldığım darbeyi "beyin kanaması" diye sayfalarına yansıtınca kıyamet koptu. Telefonum durmadı... Türkiye'nin en önemli başkanları, teknik adamları, eski ve yeni futbolcular, gazeteci dostlarım, arkadaşlarım, 'geçmiş olsun' trafiğini başlattılar. Telefonlar, öyle bir güç ve moral verdi ki, 3 günde taburcu oldum. Bu arada Başkent Üniversitesi Hastanesi mensuplarına, SABAH grubunun yakın ilgisine, tüm arayanlara ve ziyaretçilerime teşekkürü borç biliyorum. O bir "beyin kanaması" sayılmazdı. Öyle olsa dün işe başlayamazdım. Yeniden merhaba!..