İlk maçtan bu yana değişen bir şey yok. Kenar atakların zayıflığı, Arda'nın peşindeki tribünleri hüsrana uğratan temposuzluğu iki kere talihsizliğiydi Galatasaray'ın. Oysa karşılaşma öncesi Rijkaard'a ve Arda'ya şık bir 'hoş geldin' çekmişti Ali Sami Yen tribünleri. Arda için pankartlara düşen ibare onu gittikçe hedefinden uzaklaştıracak herhalde: "Metin Oktay'ın izindeydik Arda'nın peşindeyiz!" Ama inanın o neyin peşinde belli değildi dün akşam. Bunu o geçen senenin üstün performansını ararken soruyorum. Şunu istiyor insan; bir kanat varyasyonu, koşan ve açığa çıkan bekler, ön ve arka direğe atak yapan forvet oyuncuları, uzak erimli şutlar.
Kendisini aştı İlk yarım saat geçilirken iki şutu ya var ya yoktu Galatasaray'ın. İlk yarının son dakikalarında esip gürlemeye başladı usta ayaklar. Esip gürledi dediysem lafın gelişi. Tobol kalabalığını uzak mesafeli şutlarla aşabileceğini düşünmemiş bir ekibin yapacağı ne vardı?; Kenardan iyi orta. Bu da olmayınca günündeki spikerin deyimiyle kendini aşangenç Tobol kalecisinin ellerinde eriyor Galatasaray; birincisi Arda'nın tam göbeğinin ortasına vurduğu topta iyi yer tuttu ikincisinde Servet'in kafa vuruşunda soğukkanlıydı. Olan şuydu tam anlamıyla: Tobollular ceza sahasının önüne yığılmışlar, turuncular o yığılmayı aşacak ne bir kanat varyasyonu yapabiliyor ne de göbekten de olsa ikiye birler deneyebiliyor.
İlk selamını verdi İkinci yarıya Kewell'la başladı Galatasaray nedense. Baktılar ki kilitleri açamayacaklar, bu kez orta sahada bir hammala ihtiyaç duydular. O da aylardır sakat bekleyen Linderoth oldu. Ama Tobol'lu savaşçıların yılacağı yok. Bir kenetlenmişler ki... Avrupa'ya ilk selamını veren genç yeteneği Mustafa ve kulesi Servet ile iki gol buldu turuncular iki kafa şutuyla. Sıkıntılıydı, ezaydı, heyecansızdı, sönüktü, temposuzdu. Artık önümüzdeki turlara bakıcaaz.