Bitmez! Transfer tartışmaları diyorum. Aldığınız futbolcunun ederi kadar neler yaptığı da önemli değil mi? Çünkü bir oyuncunun aldığını helal ettirmesi esastır transfer mevzusunda. O 'esas' üzerine konuşulur-yazılırçizilir. Hatta ileri gidilir o gün o paralar sanki taraftarın cebindeymiş de veriyormuş gibi yapılır. Gibi yapmayı seven bir yapımız var. Bunu da 'mış gibi' yaparız. Örneğin Galatasaray Başkanı Adnan Polat, 'Gökhan, Franco ve Mustafa Sarp'ı bonservis ücreti ödemeden aldık! Sadece Keita'ya 4 milyon avro ödedik. Bunu da dörde böldük' der ama ardından eklemekte beis görmez; 'Lincoln'de zararımız tam 14 milyon euro. Maalesef böyle!' Evet, durum tam tamına budur. Polat iyi yaptıklarını da yapamadıklarını da açık yüreklilikle ortay koymuş. Gerçi kimse şimdi 'Helal olsun başkana delikanlı adamsın!' demeyecek elbette. Tabii ki onun kişiliği değil tartıştığım. Ama bir başka yönetici Keita transferi için bakın neler diyor; 'Dubai'ye gidip oradan Lille'e 3 milyon euro'ya transfer olan bir futbolcuyu 12.5 milyon euro maliyetle almamız doğru değil!' Şaşırıyoruz. Hangisi doğru?
Transfer ironisi Transfer haberlerine bakıyoruz. Daha önce yazdığımız mevzularla dolu; 'Transfer büyüklükleri isimleriyle müsemma adamlar alınırken daha önce yazdıklarıma dönüyorum; 'Saviola'dan girdik, Van Nistelroy'un bile adı zikrediliyor bazen. Ama eldeki Lincoln yok. Linderoth sağlam mı peki? Sorular canıma işleyen hançer! Sen Ümit Karan'ı bıraktın ama Babel alınabilecek mi gerçekten? Ayhan'ın önüne düşmesin top orta sahada? Pizzaro'yu isterken Nonda'ya yazılmayalım ileri ikilide yeniden!' Bir de Rijkaard futbolcularına kitap okumalarını önermiş! 'Sabri'ye Kızıl Kayalar ya da Beyaz Geceler okumak ne kazandırabilir ki?