Teker teker yükseliyorlar gökyüzü katına. Akran ölümleriyle sarsılmaya alışmasak her birine başka türlü ağlayacağız. Bütün kötülükleri kanıksadık oysa. Ölüm bile üşüyor ellerimizde. Vedat Okyar'ı kaybettik. Peki ona kayıp mı denir? Evet. Söylenecek şeylerin doğruluğu ve yazan insanın duruşu adına kayıptır Vedat Okyar'ın ölümü. Vedat Okyar'la 2003'te evinde 'Bir Mahallenin Yüzyılı' adlı belgesel çalışmamız için yaptığımız söyleşide 'döktürmüştü': 'Biz Beşiktaş'ın sadece futbolcusu değil; idarecisi, taraftarı gibiydik! Mağlup oynadığımız bir maçta Sanlı kaptanın taç atışı için topu almaya giderken ağladığını hatırlıyorum!' Bayrak topçular diye geçirdim içimden onunla konuşurken. Vedat Okyar'ı yitirdiğimizdeki hissiyatım tıpkı Metin Oktay'ın ölümündeki gibi. Onun ölümü de ince bir kan çizgisi gibi oturmuştu yüzümüze. Basri Dirimlili -Mehmetçik Basri-, Metin Oktay, Yusuf Tunaoğlu, Vedat Okyar... Hasta ve zaten unutularak ölmüşleri sayamıyorum. Onlar ciğerime işleyen hançer.
Ruhları şad olsun Hepsinin ortak bir yanı var benim indimde: Bu hayatın boşunalığını görmüşler ve kendi sularına çekilip o derin suskunluğunu tercih etmişlerdi. İsteseler bu hayata bazıları gibi ve kadar tutunabilirler; içkilere yenilmelerden geri durabilirlerdi. En çok üzüldüklerimin arasında hatta yandıklarımın diyelim; hasta haliyle Hasköy'deki kışlasından Taksim'e takımını yalnız bırakmamak için yürüyerek gelen ve zatürre olduğunu herkesten gizleyip dönüş yolunda karların üzerinde son nefesini veren Galatasaray'ın ahde vefa anıtı Boduri gelir aklıma. Her ölüm erkendi belki. Ölümün böylesine razı olmuyordu gönlüm. Hasta oluyorlardı, trafik kazalarında yitiriyorduk kimini, kimi intiharı seçiyordu, kimi içkiye yenilmelerle teslim ediyordu ruhunu. Susarak ölüyorlar... Sessiz sedasız. Halbuki yazılsa destan olacak bir aşkın serüvencisiydi her biri. Peki şimdikiler? Onlar sadece müşterisi. Ruhları şad olsun.