Benim için tenis bir numaradır. 35'inden sonra 15 yıl oynamışlığım vardır. Tüm Grand Slam'leri izlerim ama yazmam. "Ne demek istiyorsun?" diye sormaya başladığınızın farkındayım. Engin Kratzer, tüm yazılarını zevkle okuduğum enfes bir tenis adamıdır. Son yazısında, dört büyüklerin tenis şubesi açmalarının an meselesi olduğunu belirtip, bu konudaki tüm ayrıntıları da veriyor. F.Bahçe ve Beşiktaş hazırmış. Trabzonspor, kort yeri araması dışında onay vermiş. G.Saray, ağırdan alıyor olsa bile planlarını yapmış. Bir tenis sever olarak benim bu habere çok sevinmem gerekir değil mi? Tam aksine, dehşete kapıldım. Şu futbollaşan basketbolda olup bitenleri gördükten sonra, "Sakın ha" demeye başladım. Şöyle bir düşünün, FB-GS veya BJK-FB tekler ve çiftler maçı oynanıyor. Tribünlerde 5 bin kişi var. Bir dakika... Tenis, bir uygurlık sporudur. Servis atarken, tribünde 15 bin kişi de olsa "çıt" çıkmaz. Oyun devam ederken, tribündeki birinin kalkıp gitmesi, tenise indirilmiş en büyük darbedir!.. Yıllar önce TED'in uluslararası turnuvasında, hem de kortta Nastase varken, birisi kalkıp tribünleri terk etmişti. O anda yüzlerce gözün üstünde olduğunu fark edince, neye uğradığını şaşırmıştı. Türkiye'de kulüplerarası bir tenis maçı, kurallarına göre asla oynanamaz. Düşünebiliyor musunuz? Futbol seyircisi, kortun etrafını doldurmuş! Vazgeçin... Derhal!