Başkan Demirören'le yaptığımız toplantıda sevgili İlker Yasin'in çok güzel bir anektodla hatırlattığı gibi İnönü, Avrupa'nın son stadıdır. Güney Avrupa sınırını çizen böyle bir stat kesinlikle bu ucube haliyle kalmamalı ve en kısa zamanda adına, daha önemlisi İstanbul'a yakışan modern bir görünüme sahip olmalıdır. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül'ün yakın ilgisi ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın büyük desteği sayesinde Turizm Bakanlığı raflarında beklemekten kurtulan dev proje şimdi Anıtlar Yüksek Kurulu'nun onayını bekliyor. Bugüne kadar bir çok lugat parçalandı bu konuda. Kimisi "Boğaziçi öngörü bölgesi" masalı anlatıp, "vay efendim kuleler kesilemez", "yok efendim şu yüksekliği geçemezsiniz" falan dediler. Deyim yerindeyse etrafı dört duvar, alemi de kör zannedip büyüklere masal anlattılar. Oysa İnönü'nün hemen ardındaki gök kafes acı bir gerçek olarak ortada duruyor. Bu çirkinliğe izin verenlerin İnönü konusunda nazlanmaları kesinlikle anlaşılır olmaz. Anıtlar Yüksek Kurulu'nun bu konuyu çok fazla savsaklayıp, olayı toplumsal problem haline getireceğine ihtimal vermiyorum. Daha doğrusu vermek istemiyorum. Bana göre bir an önce Avrupa'nın son stadının taşıdığı misyona yakışır bir hale gelmesi için izin vereceklerdir. Güneş balçıkla sıvanmaz. Tavuk su içer Allah'a bakar, Anıtlar Kurulu da bir zahmet gök kafese bakarsa İnönü'nün iznini hemen verecektir. "Vermezlerse ne olur?" derseniz... Ne olacak, herkes tepkisiz kalsa bile Allah çarpar adamı. Şahıs çıkarına olan gök kafese izin ver, toplum çıkarına olan İnönü'yü savsakla. Olmaz öyle şey! Sayın Cumhurbaşkanımız'ın da söylediği gibi İnönü, Beşiktaş'ın kalbidir ve kimse Beşiktaş'ın kalbine hançer saplayamaz.