Madrid'te biz nasıl oynadıysak İspanya dün ilk 45'te öyle oynadı. Madrid'de golü onlar atmıştı, Sami Yen'de biz attık. Futbol da, roller de değişti. İlk maçta klasik 4-4-2'yi, hatlar arasındaki mesafeyi koruyarak müthiş bir disiplin içinde uygulayan Milli Takım, oyunu forse ettiği dakikalarda açık vermiş ve kalesinde golü görmüştü. Dün gece tersi oldu. Biz öncelikle bozmayı hedefledik İspanya ise ayağa oynayarak kalemize gelmeye çalıştı. İlk maçta, bir İspanyol meslektaşımızın Del Bosque'yi eleştirirken söylediği gibi, İtalyanvari bir İspanya vardı karşımızda, dün gece İtalya gibi oynayan bizdik. Devreyi 1-0 önde kapatınca ikinci yarı için kondisyonumuzun bizi nereye kadar taşıyacağını merak etmeye başladık. Çünkü orta sahada Emre Belözoğlu ve savunmada Gökhan Gönül başta olmak üzere bazı oyuncularımız yoruldu.
O goller kaçmasa... Kurşun gibi ağırlaşan ayaklar hata yapmaya başladı. Yedek kulübesinde kaliteli orta saha oyuncuları olsa belki nöbet değişimiyle yorgunluk problemini yenebilirdik ama öyle bir kulübemiz yoktu. Bunun sorumlusu da Terim'dir başkası değil. Gecenin en çok can yakan adamı Nihat Kahveci oldu. İspanyolların canını yakabilir ve boğaları Sami Yen'e gömebilirdi. Yapamadı... İki net pozisyonu harcadı ve istemeyerek de olsa canımızı yaktı. "O goller kaçmasa" diye başlayıp onlarca cümle kurabilirim ama ne fayda. "Üzülmez eline hakim olsaydı belki yine bir destan gecesi yaşayacaktık" demek de mümkün. Ama onun da bir faydası yok. Kaldı ki beraberlik golüne rağmen pes etmedik. Kazanabilirdik yapamadık... Yetmezmiş gibi kalemizde bir gol daha gördük. İspanya ile bir "Yazık oldu" maçı daha oynadık ve hak ettiğimizi yine alamadık.