Önce seyirci.. Bu maçın en baş kahramanı, eksi dört dereceye rağmen tribünleri tıklım tıklım dolduran Galatasaray taraftarıdır. Küfretmeden, oraya buraya sataşmadan, modern bir seyircide olması gerektiği gibi takımına sahip çıkan, takımın elleri ayakları dolaştığı anlarda inancını ve güveni kaybetmeyen seyirci on numara alkışı hak ediyor. Bülent Korkmaz'ın, büyük kaptanın sahanın kenarında takımın başında görmek bile başlı başına bu maça gelmek için nedendi. Efsanelerin kolay olmadığı, futbolu sevenlerin büyük oyuncuları unutmadığının en önemli kanıtı bu maçtır. Bülent'e muazzam bir kredi vardı. Ve ilk yarı bitip de skorborda 2-1'lik galibiyet yazıldığında bu kredi katlanarak arttı. Çünkü şok bir golle başladı maç. Bilmiyorum ama belki de Avrupa kupalarının en erken golüydü bu. Daha ne olduk demeden, Bülent'in takımı nasıldır diye inceleme fırsatı bulamadan, hatta on birler üzerine yorum bile yapamadan gelen gol tüm dengeleri değiştirdi.
Bir saatlik resital Galatasaray takımı adeta kalp krizi geçirdi... Yaklaşık yarım saat sahada sarı-kırmızılı forma giymiş ruhlar dolaştı. Üstelik rakip Bordeaux, futbolun en üst limitlerindeki sertliğe başvurarak Ali Sami Yen'in cehenneme dönüşmemesi için uğraştı. Ama nafile... Ve Arda ile gelen beraberlik golü Mecidiyeköy aslanlarını şahlandırdı. Altmış dakikalık bir resital başladı. Ekselansları Kewell, futbol sahalarında uzun zaman unutulmayacak bir golle "Merhaba 2000 ruhu" konserinde şeflik yaptı. 2000 ruhunun en destansı kahramanı saha kenarındaydı.. Hemen her pozisyonu oyuncularıyla yaşayan, her pozisyon sonrasında onlara ne yapmaları gerektiğini söyleyen ve sürekli alkış ve moral desteğiyle onlara güç katan bir efsane... Soğuk nevale Alman'dan sonra sımsıcak bir saha kenarı vardı. Hoş geldin kaptan, daha çok yolun var...