İki güçlü takımın, kora kor futbol oynayarak bitirdikleri bir kupa etabı oldu son maç. 10 günde üç kez üst üste karşılaşan ve sonuçta bu periyottan alnının akıyla çıkan Sivas takımı oldu. Bülent Uygun'un ekibi artık büyük takım etiketini sırtına geçirdi. Sahaya çıkan ve hep kazanmak için oynayan bir takım olmak kolay değil. Bu baskıyı kaldırabilmek, psikolojik dumanı dağıtıp güçlü kalabilmek de öyle. O yüzden, bu yazının ilk girişinde anılmayı hak eden takım Sivasspor. Galatasaray'a düşen, rakibinin mücadelesine, akıttığı tere, kazanma becerisine, futbol değerine saygı duymak ve kabullenmektir. Büyük takım olmanın gereği de budur. Son iki maçta bir kez yenildiği, kendi evinde berabere kaldığı rakibini elemesini pek çok kişi düşünmüyordu. Ancak futbol, sahada oynanır ve maç oynanmadan kazanılmaz kuralı bir kez daha kendini gösterdi.
Hak eden kazandı Maçın normal süresinde Sivasspor takımının nispeten kolay kazanacağını bekleyenler yanıldılar. Onların beklentileri haksız da değildi sonuçta. Son iki maçın skorları bu beklentiyi besliyordu. Buna artı olarak Galatasaray takımının ilk 18'indeki oyuncu listesi de öyle. Baros, Kewell, Lincoln, Sabri, Linderoth ve Aydın sakat; Ayhan cezalı, De Sanctis kalede değildi. Eskilerinin deyimiyle sahada "kazma bir takım" vardı. Kazma lafı yanlış anlaşılmamalı. Düz, sert ve mücadeleci oyuncuları kastediyorum. Arda, takımın en büyük yıldızı olarak takipçiliğini, fırsatçılığını ve tekniğini konuşturarak maçın 120 dakikalara ve penaltılara kalmasını sağladı. Futbolun adaleti gerçekleşti ve hak eden takım yarı finale yükseldi. Galatasaray için lig ve UEFA hedefleri tüm canlılığıyla ortada duruyor. Taraftarına kendini affettirebilmek için şansları var. Umarım onları iyi kullanırlar.