Ben hakem yazmayı sevmem. Yazdığımda da genelde onları destekler, spor medyasının bu dilsizler sınıfına saldırarak geçimini sağlayanlarla dolu olduğunu dile getiririm. Arşiv bu söylediğimin şahidi. Ancak dün öyle bir hakem izledik ki "Yuh artık!" dedirtti. Selçuk Dereli, maçın gidişatını değiştirecek inanılmaz bir kararla Lincoln'ü oyundan attı. Hakemlerin birinci görevi oyuncuyu sahada tutmaktır. Zaten birinci sarı son derece tartışmalı. Tamam penaltı olmayabilir ama hızla ilerleyen oyuncular basit bir omuz darbesi ile dahi dengelerini kaybedip düşerler. Hakemlerimizin olur olmaz her pozisyona kart çıkarma merakı futbolun temposunu ciddi anlamda düşürüyor. Selçuk Dereli'nin yaptığı da bu. Basit bir uyarı ile geçiştirebileceği bir pozisyonda gaddarca sarıdan kırmıza geçiş iyi niyetle açıklanacak gibi değil. Üstelik maç boyuncu Baros'un dayak yemesini de seyretti. Olmadı Selçuk Dereli, olmadı... Neyse, gelelim maça.. Galatasaray bir yandan düzelenler ve bir yandan sakatlananlar ile son maçlarda ideal takım ile sahada yer alamıyor. Rakip dişli Kayseri. Kolay pozisyon vermeyen ve mücadeleci bir takım. Galatasaray'a ters gelen cinsten. Üstelik, golü atar atmaz on kişi kalmanın dayanılmazlığı da üstüne eklendi.
İki puan uçtu gitti... Maçın üçte ikisi çok zor geçecek gibi görünürken, ev sahibi takım oyuncuları gerçekten müthiş mücadele ettiler. Daha çok savunma yaptılar, daha çok koştular, ofanstan taviz verdiler ama sonuçta rakibe gol pozisyonu vermeme konusunda direndiler. Linderoth ve Barış'ın oyuna katılmalarıyla mücadele katsayısı daha da yükseldi. Maçın son dakikaları kıran kırana geçti. Ama eksik takımla mücadele bir yere kadar... Hafta içi 120 dakikanın yorgunluğu da eklenince maçın sonunda gelen gole engel olamadılar. Çok önemli iki puan, hakemin de katkısıyla kaybedildi.