Bazı hazretler, "Spor, sporculara bırakılmayacak kadar önemli bir iştir" tarzı mühim (!) vecizelerde bulunuyor, Ercan Saatçi'nin Hürriyet Spor Koordinatörlüğü'ne getirilmesini savunurken. Okurlardan özür dileyerek, "Çüş" diyorum çünkü ancak bundan anlıyorlar, alemi 'kör', milleti 'cahil' sanan zevatlar. Bugün spor, günlük siyasi gazetelerin 2-3 sayfasına sığmayıp taştıysa, 4 spor gazetesi ulusal yayın rekabetinde yer alıyorsa, hatta Fotomaç'la Fanatik en çok satan gazeteler arasında ilk 5'in müdavimi olmaya başlamışsa... Sadece spor yayını yapan TV kanalları, radyolar varsa... Büyük gazeteler, sayfa sayfa spor veriyorsa, hatta kesmeyip spor eki çıkarıyorsa bu, spor gazetecileri sayesinde oldu. Haftanın en az 5 günü gazetelerde yatıp kalkan, işi için evini, çoluğunu çocuğunu bile ihmal etme fedakârlığını gösteren spor emekçileri sayesinde oldu. Bu kadar büyüyen ve genişleyen bir yapıda, spor dışı unsurlar da olacaktır şüphesiz. Üstelik bu abilerimiz, kardeşlerimiz spor camiasına renk katıyor, güç veriyor. Kimsenin artık "Bizden" olan bu isimlere itirazı yok. Ama kuru temizlemecilikten şarkıcılığa, sağlık hizmetlerinden spor malzemelerine kadar birçok farklı iş yapan bir iş adamı olan Ercan Saatçi'nin, eski kayınpederi Ertuğrul Özkök tarafından paraşütle 'spor koordinatörlüğü' diye uydurma bir unvanla Hürriyet Spor'un başına kondurulması akıl alır ve mesleki açıdan kabul edilebilir bir durum değil. Saatçi, iş adamı olduğu için ekonomi, şarkıcı olduğu için magazin servisinin başına da getirilebilirdi, Özkök'ün 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü' etkinliği kapsamında. Peki neden spor? Sayın Özkök'e sormak lazım, "Spor, işi bilmeyenlere bırakılacak kadar önemsiz bir iş midir" acaba? Bir de Saatçi'ye sormak lazım, haftada 2-3 gün, o da 2- 3 saatliğine gazeteye uğramakla olacak mı bu işler?