Kadıköy'deki Fenerbahçe-Galatasaray derbilerinin üç ayağı vardır. Birincisi saha içi, ikincisi saha dışı, üçüncüsü psikolojik. Galatasaray her üçünde de sınıfta kaldı ya da bırakıldı. Birincisinde, saha içinde hak eden kazandı, daha doğrusu kötünün iyisi kazandı. Galatasaraylı futbolcular iki pas yapmaktan acizdi. Hiçbir taktiksel varyasyonu hayata geçiremediler. Kötü oynadılar. Buna rağmen Hakan Balta'nın golüyle gelen canlanmayla oyuna ısınmaya başlamışlardı. Eğer Keita atılmasaydı, maç 11'e 11 tamamlansaydı skor daha farklı olabilirdi. İkincisi, saha dışı olayları saha içini etkileyecek boyutlardaydı. 2002'de konuk seyirci tribününe omlet (!) yapan, Hasan Şaş'ın ensesinde yumurta kıran, kaleci antrenörü Özer Özaltındere'nin kafasını, 2006'da Gerets'in alnını yaran, kaleci Mondragon'a maytap atan, örnekleri daha da çoğaltılabilecek zihniyet 1-2 yıldır süren "Avrupai" sürecin ardından yeniden hortladı. Stat dışında, stat içinde maçı çığrından çıkaran gruplar vardı. Maçı yönetecek yardımcı hakem Tarık Ongun'un başı yarıldı. Arda ve Aydın itilip kakıldı, maç içinde Keita'nın kafasına şişe atıldı, Lig TV kameramanının kafasında votka şişesi patladı, Arda'ya inanılmaz küfürler edildi vs... Bu iş öylesine avam bir boyut kazandı ki Daumbile "Taraftarımız bize çok iyi destek oluyor. Ama bazıları gereksiz şeyler yapıyor. Saracoğlu, Avrupa'nın elit statlarından biri. Ama elit şekilde davranmak lazım. Bu tip şeyleri bir daha görmek istemiyorum" demek zorunda kaldı. Üçüncüsü psikolojik boyutuydu ki ne hakem, ne de Galatasaray'ı temsilen statta bulunan 1 numaralı yetkili Adnan Polat, kriz yönetimini beceremedi. Emniyetçi Bünyamin Gezer, yardımcısının kafasının yarılmasını bir güvenlik sorunu olarak algılamadı. Oysa hakem hocalarının neredeyse tamamı, "Maça çıkmamalıydı" diyor. Cüneyt Çakır, Manisasporlu Bülent ve kaleci antrenörü, kendisine fiziki bir darbe vurmadığı halde maçı tatil etmiş, Manisaspor bu fevri hareketi çok pahalıya ödemişti. Polat ise daha önceki Kadıköy maçlarından birinde kendisini iyi karşıladıkları için Fenerbahçe yönetimine teşekkür etmiş, taraftarın ve oyuncuların maruz kaldığı davranışları öğrenince özür dilemek zorunda kalmıştı. Polat, pazar günü de "Fair-Play'lik" bir seyirciydi. Aslan'ın Kadıköy Sirki'nde itilip kakılmasına izleyici kaldı. Galatasaraylı futbolcular ve hakemler, sanki hırpalanmaya mecbur! Türk futbolu bir yere gelecekse gücün hukukuyla değil hukukun gücüyle gelecektir. Ne zaman ki Ali Sami Yen'deki "Sulu rezaleti" ya da Şükrü Saracoğlu'ndaki "baskıyı" aşarız, işte o zaman Türk futbolu ve Türk toplumu olarak bir yerlere varacağız. Yoksa dünya derbisi, bizim dünyamız olarak kalmaya sittin sene devam eder gider...