Maç başına gol ortalamasını 3'ün üstüne çıkartan, geçen sezonun çifte kupalı Beşiktaş'ı ile Yunan liginin fırtınası Panathinaikos'u bile 3'lük yaparak zorluk derecesi yüksek olan sınavlardan geçen Galatasaray ilk puanını kaybetti ya... Rijkaard'ın ne hocalığı kaldı, ne işten anlaması. Oysa Rijkaard, Galatasaray'ın ve Türk futbolunun bir adım önünde. Maç sonrası ilk sözleri, "Bunu da yaşamalıydık. Bir de böyle sonuçlardan sonraki ruh halimizi test edelim" şeklindeydi, sanki olacakları hissetmişti! Futbol hatalar oyunudur. Tabii ki birileri hata yapacak, bu Rijkaard da olabilir. Ama Rijkaard için "İşi bilmiyor" demek biraz fazla iddialı bir çıkış olur. Mesela son dakikalarda Keita'nın vuruşu dağlara taşlara değil de ağlara gitseydi acaba aynı iddialar ortaya atılabilecek miydi? Rijkaard, tek forvetli sistemi deniyor. Ancak hücum anlarında forvet, Kewell, Arda, Keita hatta Mustafa Sarp'ın gelmesiyle 4'lü, 5'li hale dönüşüyor. Yani Avrupa'nın en iddialı takımlarının oynadığı sistem bu. Rijkaard'ın yapmak istediği sistemi oturtmak zaten. Bunun için kayıpları da göze alıyor. Kasımpaşa maçında Servet'in "Ben forvet noktasında kalayım mı?" talebine, "Görev yerine dön" demesi de bunun kanıtı. Avrupalı gibi düşünüyor yani. Kalıcı bir miras bırakmak için uğraşıyor. Kişiye dayalı Türk futbol zihniyetini yıkmak istiyor. Bir şey daha yapıyor, yardımcısını ön plana çıkarıyor. Eskişehirspor maçının 80 dakikası kulübede oturdu. Çizgi kenarına gelen, taktik veren, oyunu yönlendiren Neeskens'ti. Türk futbol kamuoyuna tamamen yabancı olan bir tavır bu. Maç riske girince son 10 dakika kendi çıkıp müdahale etmeye başladı oyuna. Sanırım o da, sorumluluğu üzerine almak içindi, kaybın faturasını kendine kesmek için. Tabii bu yeni bir Derwall-Denizli ya da Feldkamp-Hollmann vakası mı, bunu zaman gösterecek ama sonuçta Rijkaard, komplekslerinden arınmış bir hoca portresi çiziyor. Bu sene neler yapabileceğini görmek için de Rijkaard biraz sabrı, bence hak ediyor.