Bayram diyoruz Fenerbahçe-Galatasaray maçlarına ki, haksız da sayılmayız. Ama biliyorsunuz, yazık ki bayramlarımızın çoğunda arzulamadığımız trafik kazalarıyla onlarca ölüme yol açarak sevincimize su doğrarız. Dün akşam da (Keita'nın 26. dakikadan başlayıp ve oyunun ilerleyen bölümlerinde de sürdürdüğü gereksiz davranışlarında olduğu gibi) buna yeltenenler olmadı değil. Neyse ki sahada ve tribünlerde yer alanların büyük bölümü sağduyuluydu da futbol bayramına gölge düşmedi. Bir kere müthiş bir ilk yarı izledik. Teknik kapasitesi yüksek bu kadar futbolcunun bu denli saygı duyulacak şekilde arzu ve hırsla mücadele etmesi, her topa kafasını, ayağını sokması tek kelimeyle alkışlanacak türdendi. Ancak ikinci göle kadar daha bilinçli, soğukkanlı olan tarafın Fenerbahçe olduğunu da belirtmeliyim.
Tekmeye kafa uzattılar Özellikle takım savunmasında ve bireysel dikkatte rakiplerini yaya bıraktılar deyim yerindeyse sarı lacivertliler bu süre içinde. Şüphesiz, altını çizdiğim artılarda ibrenin Daum'un öğrencilerinin lehine dönmesinde, başta Emre olmak üzere Baroni, Vederson, Gökhan ve Mehmet Topuz'un her fırsatta, her yerde yaptığı pres ve Alex ile Kazım'ın oyuna kattığı hız ve zeka önemli bir rol oynadı. Ama 2-0'ın getirdiği rehavete, Kazım'ın laubaliliği eklenince farkı açamadı F.Bahçe ve bu da G.Saray'ın toparlanmasına, hatta golü bulmasına yetti. Gariptir, Kazım takımın oyununu ikinci yarıda belirgin şekilde olumsuz yönde etkiliyorken Daum70. dakikaya kadar onu seyretti ve oyuna müdahale etmekte gecikti anlamsız bir şekilde. Bu da sarı kırmızılıların oyunda denge sağlamasına yol açtı ve maça hepten heyecan kattı. Yani (küçük ayrıntılar dışında) her şeyiyle futbol bayramı olduğunu bir kez daha kanıtladı dün akşamki derbi. Avrupa Ligi'nde dev adımlarla ilerleyen iki çınarımız, içerde de günümüze anlam katmaya devam ediyorlar anlayacağınız. Eh, ne diyelim, iyi ki varlar ve nice yüz yıllara...