Yadsınamaz bir gerçektir ki, Türkiye'de her kategorideki takımlar çok daha motive olarak Fenerbahçe maçlarına çıkıyor. Eh, haksız da değiller. Çünkü takımıyla nefes alıp veren özverili bir taraftar, diğer takımlarda oynayan futbolcuların rüyalarına giren maddi ve manevi olanaklara sahiptir sarı-lacivertliler. Düşünsenize, çoğu büyük kulübümüzün futbolcularının alacağını ödeyemediği bir dönemde "bir eli yağda bir eli balda" sarı lacivertli futbolcuların ve Carlos'un yedek kaldığı, Özer'in 18'e giremediği kadrosu var Fenerbahçe'nin. İşte Türkiye'de futbola ilgi duyan her kes farkında olduğu halde, Daum ve bazı öğrencileri bu ayrıcalığın farkında değiller. Dolayısıyla bu denli kaliteli bir kadroda Özer'i on sekize almayan Daum'dan başkası değil, Kazım'ın sonu gelmeyen sorumsuzluklarının ve Güza, Santos, Gökhan'ın yorgunluktan kaynaklanan yararsızlıklarının. Ne yani, (hele 53 ve 78. dakikalarda Alex'in o enfes paslarını golle sonuçlandıramayan) bu Güiza'dan Semih, bu Santos'tan Uğur, bu Kazım'dan Deivid veya Özer daha büyük katkı sağlayamazlar mı takıma?
Galatasaray 3-4 atardı Kabul, "korku" insanidir. Bu ülkede "Kazanmak" her şeyden önemlidir, bunu da biliyorum. İyi de duygu ve kaygılarınızı abartırsanız, kendi ayağınıza kurşun sıkarsınız dolaylı yollardan. Zaten, günümüz futbolunda teknik direktör katkısının bu denli önem kazanmasının nedeni de bu tür ayrıntılarda saklıdır. Bana inanın haftalardır saç-baş yolduran Güiza'nın yerine Sakaryaspor'dan alınan Furkan'ı oynatsa, bu kadar çok pozisyon hovardası haline gelmezdi Fenerbahçe. Şu kadar pozisyon yakalasa Galatasaray, her halde maçı 3-4 farkla kazanırdı. Neyse ki, kadronun kalitesi, Daum'un korku ve muhafazakarlığını bile boşa çıkardı ve Fenerbahçe 7'de 7'di yaparak yeni bir rekorun altına imza attı, tarih yazmaya devam etti.