Fenerbahçe bu değil, zaten olamaz ve 'Olmamalı da' diyorsunuz. Çünkü gözlerinize inanamıyorsunuz, sahadaki görüntü ile sarı-lacivertlilerin kalitesi arasındaki çelişkiye tanıklık yaptıkça. Sahasından çıkmakta, organize şekilde rakip kaleye gitmekte, üst üste üç pas yaparak finalde doğru olanı yapmakta zorlanan bir Fenerbahçe izledik resmen maçın ilk 25 dakikasında. Güiza, hayalet gibi. Kazım disiplinsiz, Gökhan biraz yorgun, Santos ise Brezilya Milli Takımı'ndakini aratıyor. İnfazcı bir geleneğe tanıklığı yıllanmış, sabra, zamana ve istikrara inanmış bir sporsever olarak her olumsuzluğun akabinde Daum ve kimi futbolcuların ipini çeken anlayıştan ürküyorum elbette. Dolayısıyla 'asalım, keselim' diyemem. Ancak, Fenerbahçe'nin haftalarda geriye gittiğini, ligin başındaki o pozitif görüntüsünden uzaklaştığını da söylemek zorundayım.
Kariyeriyle çelişiyor Aragones'in geçen sezon enkaz haline getirdiği bir takımı 2, 3 ay içinde birinci sınıf ekip haline getirmenin zorluğunu biliyorum. Dolayısıyla mirasın böylesi üzerine kurulan kadroda yoğun trafikten zihinsel, ruhsal ve fiziksel açıdan etkilenen futbolcuların olması kaçınılmazdır. Ama Özer Hurmacı, Selçuk, Semih, Uğur, Ali Bilgin ve Deivid gibi önemli futbolcuların ilk on bire girmekte zorlandığı bir kadro var Daum'un elinde. Yani, alternatifli bir kadrosu varken yıpranmış futbolcuda ısrar etmenin anlamı yok. Kazım'ı yuhalatmak, Özer ve Deivid'in turşusunu kurmak Alman teknik direktörün kariyeriyle çelişiyor açıkçası. Geçen hafta sahasında 6 gol yemiş rakip, Kadıköy'de F.Bahçe'yle aşık atma cüreti gösteriyorken, takımına direnç ve pusula olan Mehmet Topuz'un oyundan alınmasını ve 1-0'ın üzerine yatma düşüncesini anlamak için psikolog olmak bile yetmez. Hoş, insanların korkularına da, muhafazakarlığına da saygı duyanlardanım. Ama korku ve tutuculuğun bu kadarının fazla olduğunu belirterek, hayırlı bayramlar diliyorum.