İlk 11'de oynayan 6-7 futbolcusu değişik ülkelerin ulusal takımlarında forma giyiyor Fenerbahçe'nin. Üstelik bu futbolcuların içinde kıtalararası yolculuk yapmak zorunda olanları da var, her milli maçla. Fiziksel yorgunluk bir yana, metabolizması da alabora oluyor her milli maçla bu futbolcuların. Dolayısıyla, yoğun trafiğe rağmen oynadığı 6 lig karşılaşmasını da kazanan Fenerbahçeli futbolcuların hakkını teslim etmeli. Bu bariz gerçeğe rağmen Fenerbahçe'deki nispi düşüşten hareketle, futbol takımının semalarına karamsarlığın bulutlarını taşıyan, camianın yüreğine umutsuzluğun karargahını kuran ve ağıt ayinlerine başlayan bir "cephe" oluşmuş şimdiden ne yazık ki.
Vur deyince öldürme Tamam, başında bulunduğu kadronun gerçeklerini, zihinsel ve fiziksel yorgunluğunu hesaba katmayan, bu nedenle de kadronun derinliğine denk düşen rotasyonlar yapmayan Daum'u eleştirmeliyiz elbette. Ama eleştirmek "Vur, deyince öldür" demek değil ki. Abartmıyorum, elektronik postama gelen onlarca mesajın yüzde doksanındaki ana fikir; "Daum istifa, Aziz Yıldırım istifa, Lugano hain, Alex ne iş yapar, Güiza'dan golcü mü olur" şeklinde. Şimdi bunların hangisini eleştiri sayabiliriz, söyler misiniz? Hayır, çok değil geçen sezon bu zamanlarda oynadığı her 4 maçın 3'nü kaybediyordu bu takım. Bu panik neden? Efendim, Twente'ye de yenilir miymiş? İnsaf, yani. Sözünü ettiğiniz takım, Avrupa ve Dünya Kupası şampiyonalarında final oynamış, dünyada ekol olmuş, futbol endüstrisine en fazla birinci sınıf futbolcu ve teknik direktör armağan etmiş bir ülkenin takımıdır.