Haftalardır vasatın üstünde oynayıp, pozisyona girip gol atamayan Beşiktaş, bu maçta vasatın oldukça altında oynadı ama golleri bulup yine hepimizi şaşırttı. Nihat ve Bobo'nun haftalardır özlemini çektikleri gollere Serdar ve Uğur'un golleri de eklenebilseydi, son dakikalardaki acayip gergin bekleyiş oluşmazdı. Tribünler bireysel olarak futbolcularla uğraşmayı bırakmış, takımı desteklemeye karar vermiş. Ama yönetim ve başkanla uğraşmayı da ihmal etmiyor. Kasımpaşa hiçbir deplasmanda bu kadar tribün baskısız bir maç oynamamıştır. Şüphesiz aynı şartlar orta hakem için de geçerli olunca İnönü Stadı'nda oynamanın rakip ve hakem açısından bir dezavantajı olmuyor. Ernst'e haksız çıkan ilk sarı kart, haklı çıkan 2. sarı kartla birleşince; tribünlere Ernst'e sadece "veda töreni" yapmak görevi kaldı. Aynı şekilde haksız çalınan bir penaltı düdüğü ve ardından gelen kırmızı kart, son dakikaları ciddi bir şekilde sıkıntıya soktu. Penaltı ve sonrasındaki baskı ile protestonun onda biri maç sırasında yapılsa, skor ve kartlar çok farklı olurdu.
Kaybedilen puanlar Sonuçta alınan üç puan ve golcülerin kazandıkları morali artı hanesine yazacaksak; tribündeki anlamsız direniş, Wolfsburg maçı öncesi tempo düşüklüğü ve bir sonraki haftanın defans bloğu problemini de eksi hanesine yazabiliriz. Beşiktaş taraftarının şunu çok net idrak etmesi lazım: Yıldırım başkan hâlâ görevde, görevine 2010 seçimlerinde tekrar talip olacak. Bu görevin ve bu talebin İnönü Stadı'ndan değiştirilmesi mümkün değil. Kongre üyelerinin hür iradeleriyle atacakları 'oy'un, yine aynı şekilde İnönü Stadı'ndan 'sallanan kollarla' etkilenmesi mümkün değil. Ama mümkün olan başka bir tehlike var ki geçen hafta gergin bir atmosferde zar zor kazandığımız, bu hafta da zar zor galip bitirebildiğimiz bir maçın her hafta tekrarı olamayabilir. Ve böyle bir ortamda kaybedilecek puanların günahı, taraftarın boynuna olur.