Ligde takımın girdiği dar boğazdan çıkmaya yardımcı olacak iki fırsat vardı. Birincisi Ankara maçının iptali ile oluşan doğal boşluk ve bu arada yapılacak konsantrasyon kampı, diğeri ise denk ve yenebileceğimiz bir takımla yapacağımız Şampiyonlar Ligi maçı. Bunlardan kamp döneminin iyi geçtiğini söyleyebiliriz. Beşiktaş her iki yarıda da oyuna ortak olup, mücadeleli bir futboldan geriye kalmadı. İstatistikler maçın berabere bitmesi gerektiğini gösteriyordu. Yenen goller takımın moralini bozdu, Rüştü'nün de. Yenen golleri takım yer, sadece Rüştü veya Hakan yemez. Yarın Rüştü'nün yediği jeneriklik gol diye atılacak manşetler kadar, Rüştü'nün geçtiğimiz haftalarda hatta maç içinde jeneriklik kurtarışları da oldu. Maça gitmedim ama maçı anlatan spikerin neredeyse Rüştü'nün bir emekliliğini istemediği kaldı. Hakan iyi bir kalecidir ama Rüştü sağlam olduğu sürece ve oynamak istediği sürece bu takımın birinci kalecisidir.
Vizyonlu olmak Maçın kaybedilmesi camianın sarılacağı can simidinin sönmesi anlamına geldi. Avrupa maçları böyle durumlarda yangın söndürür, olumlu anlamda fitil ateşler, olmayınca da işler başka bahara kalabilir. Umutlar sönmez, rüyalar bitmez. Sonuçta hafta sonu oynanacak lig maçı da pekala yara sarabilir. Ama artık kredi de faiz de anapara da tükendi. Rakip takımlar lig şampiyonluğunu hedeflerken aynı zamanda "Avrupa'yı unutun" diyen teknik adamlarla çalışıyorlar. Beşiktaşlı ise hepsini istiyor, en azından "işin içinde kalalım, potadan inmeyelim" diyor, yani böyle bir anlayış camiamızda kabul görmüyor. Futbolcuların da en azından bu vizyonlu taraftar kadar görüş sahibi olmalarını ve onlardan bunun için ter dökmelerini bekliyoruz.