Moskova gecesinde havaalanındaki tatsızlıkları duyup üzülmüştük, İstanbul karşılaması çok daha hazin görüntülere sahne olmuş. Üzüldüm. Ve yaklaşık bir saattir bilgisayarın başında oturmuş düşünüyorum. Çünkü doğruyu söylemenin değil anlatmanın güç olduğunu iyi biliyorum. Okuyan herkes kendi istediği gibi anlayacağı için mesajı doğru vermek ve hak edenlerin tümüne haddini bildirmek çok önemli. Öyleyse o çirkin görüntülerden başlayalım. Beşiktaş tarihinin en dramatik görüntülerinden biridir bu. Başkan arabasına biniyor, Beşiktaşlılar (!) tekmeliyor. Hiçbir sonuç, hiçbir tahrik bu olayın haklı gerekçesi olamaz. Tek kelimeyle rezalettir bu. Hem de ne rezalet... Bu çirkinliğe imza atanların yakalanmaları ise en azından bir tesellidir. Öte yandan, 'Kaptanın ustalığı, dalgalı denizlerde anlaşılır' misali başkan ne yapmış diye fotoğraflara bakıyorum. Evvela etrafına yaklaşanlar hiç yabancı değilmiş gibi görünüyor. Tavırlar böyle. Dün "Göz yumulanlar mı bugün bunu yapıyor?" diye düşündüm. Bumerang, bildiği tek yolu izleyip geri mi dönmüştü!? Sanırım bu işin bu tarafını da düşünmek şart. 107 yıllık kulübü bir sözde gazeteciyle (!) yönetmeye kalkan, çevresi 'kargalarla' dolu olan bir başkanın bu noktaya gelmesi aslında hiç sürpriz değil. Çünkü kılavuzları kargaydı!.. İşin kötüsü, gidişat daha tehlikeli şeylerin olabileceğinin habercisi gibi. O nedenle herkes aklını başına almalıdır. Her türlü hesaplaşmanın yapılacağı tek yer Beşiktaş Genel Kurulu'dur, havaalanı salonları değil. İnsanlar hırslarıyla değil akıllarıyla hareket ettiklerinde doğru sonucu bulabilirler. Bu süreçte Demirören'e düşen görev de durumu hırslardan ve goygoycuların palavralarından uzak, akıl yoluyla değerlendirmektir. Bunu yapmaz ve "Yarın iki iyi sonuç alınırsa işler düzelir" diye düşünürse büyük hata yapar. Çünkü hem iyi sonuç alınınca işlerin düzeleceğinin, hem de iyi sonuç alınacağının hiçbir garantisi yoktur.