Maçın henüz başında topla buluşan Dzagoev kaleye baktığında top ayağının dibindeydi... Mecburen, aşırtma bir vuruş yapacaktı, bütün stat işe uyandı, bir tek Rüştü uyudu. Şampiyonlar Ligi'nde bir şeyler yapmak istiyorsanız kaleciniz böyle bir gol yemeyecek. Beşiktaş'ın bir derdi kolay gol yemekti, ikincisi ise atamamak. Golden üç dakika sonra Holosko kaleciyle karşı karşıya. Topun dibine girse golü atması işten bile değil... Atamadı... Şampiyonlar Ligi'nde böyle pozisyon bulunca atacaksınız. İlk 15 dakikada bir tek CSKA'lı oyuncu pres yaptığında bile Beşiktaş savunması tam dokuz kez Rüştü'ye pas vermek zorunda kaldı. Bu manzara geriden oyun kurma konusundaki problemin en önemli göstergesiydi. Geriden oyun kuramazsanız bir yanınız hep eksik kalır. Beşiktaş'ın bir başka derdi de buydu. Denizli, 4-2-3-1'le orta alanda rakibi bozmayı ve karşı kaleye de çok adamla gitmeyi hedefledi. Nobre'nin arkasında Holosko-Tello ve Nihat vardı. Bu 4'lü bir türlü organize olamadı. Sakatlanan Holosko'nun yerine giren Yusuf biraz olsun arızayı giderdi.
Ancak figüranlık yapar İkinci yarının başlarında Beşiktaş nispeten daha etkiliydi. Ernst ve Ekrem'in öne çıkmaları CSKA'yı kalesinin önüne çekilmeye zorladı... Nihat'ın ıska geçtiği pozisyon bir bakıma kader anıydı. Beraberlik geldi, gelecek derken, Krasiç tek başına sağ kanattan bindirip, kendisini hayranlıkla izleyen (!) Beşiktaşlı oyuncuları ipe dizerek golünü attı, maçı bitirdi! Beşiktaş'ta oyuna böylesine ağırlık koyan bir tek oyuncu yoktu. Doğrusu Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligi filminde başrol oynamayacağı malumdu, hiç değilse yardımcı oyuncu olabilir diye düşünüyorduk anladık ki acemice goller yiyen Rüştü'yle, ne yaptığı belli olmayan İbrahim Kaş'la, sahte okey Tello'yla ve Nihat'ın bu haliyle Beşiktaş bu ligde ancak figüran olur. Ayrıca kendi A2 takımını bile yenemeyenlerden CSKA'yı yenmelerini beklemek de fazla iyimserlik olur. Gol atmaları bile büyük başarıdır!