Yusuf'un bir gece yarısı operasyonuyla Beşiktaş'a transferini sabah gazetede okuyunca şaşırdım kaldım. Trabzonspor bu futbolcuyu almak için yaklaşık iki hafta boyunca pazarlık yapıyordu. İş artık ufak pürüzlerin giderilmesine kalmış, hatta son gün Yusuf, imzası an meselesi olduğu için Trabzonspor'un Antalya kampına gitmişti. Ertesi gün bir de baktık ki Yusuf Beşiktaş'ta. Efendim, özet haliyle Trabzonspor ile Bursaspor pazarlığı uzattıkça, Beşiktaş araya girip daha fazla paraya Yusuf'u kapmış. Biliyorsunuz bu transfer sonrası Trabzonspor Başkanı Sadri Şener, Beşiktaş ve Bursaspor'u ağır bir dille suçladı. Haksız da değildi. İki kulüp arasında tam 35 yıldır sürüp giden dostluğu en iyi bilen gazetecilerden birisiyim. Başkanlık dönemlerinde Süleyman Seba ile Mehmet Ali Yılmaz arasından su sızmazdı. 1990'da Beşiktaş, İzmir'deki kupa finalini kazanınca; Süleyman Seba otelde Mehmet Ali Yılmaz'ı saatlerce teselli etmişti. 80'li yıllarda Beşiktaş, Trabzon'dan Serdar, Mehmet Ekşi ve Necdet'i transfer etmiş, bu oyuncular siyah-beyazlı formayla şampiyonluk yaşamışlardı. 1985-86 sezonunun son maçında Beşiktaş, Trabzonspor'u yenerek şampiyonluğa ulaşırken Avni Aker'de 20 bin kişi Beşiktaş'ı ayakta alkışlamıştı. 90'lı yıllarda Süleyman Seba, başkan Sadri Şener'i aramış ve Oktay Derelioğlu'nu istemişti. Şener de Seba'ya, "Emrin olur" diyerek Oktay'ı anında Beşiktaş'a göndermişti. Son yıllarda Kulüpler Birliği toplantılarına iki kulüpten biri katılmamışsa, diğeri onu temsil etmişti. Böylesine köklü bir dostluktan sonra bir çuval incir berbat oldu. Yusuf'u "yangından mal kaçırır" gibi transfer etmek yerine, bir telefon açılır "anlaşamıyorsanız, biz alacağız" denilebilirdi. Bu transfer işinden en kazançlı çıkan taraf Bursaspor oldu. Uzun lafın kısası, koskoca Beşiktaş, koskoca Trabzonspor'un feci şekilde kalbini kırdı. Yakışmadı!